"Ben bir cins estetiğin adamıyım" diyen Ahmet Hamdi Tanpınar’ı biz Mahur Beste, Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Beş Şehir kitapları ile tanıyoruz.
Türk edebiyatında bir marka olduğu da bilinen bir gerçeklik. Söylemeye bile gerek yok.
İnönü hayranı bir yazar olduğunu, ona çok sevgi beslediğini bilmezdim. "İsmet Paşa mektebinin nasıl bir siyasi mektep olduğunu ancak Celal Bayar, Adnan Menderes ve şürekâsı sayesinde anlayabildik" sözü onundur. Sanki, İsmet Paşa’nın büyüklüğünü geçmişte anlayamamış olmanın verdiği bir pişmanlığı yaşıyormuş gibi…
"İsmet Paşa, 1950 seçimlerinden sonra iktidarı, hiçbir zaman şahsına ait olmasını düşünmediği bir emaneti teslim eder gibi haysiyet ve rahatlıkla muarızlarına teslim etti. Hiçbir arkadaşına serzenişte bulunmadan, darılmadan, küsmeden…" sözleriyle Paşaya olan hayranlığını görüyoruz.
Menderes İktidarına olan tavrı da militan bir muhaliften farksız.
"Demokrat idarenin macerası gerçekten korkunç ve ibret alıcı oldu. Sahte havari ağızlarıyla geldiler, Kabakçı Mustafa’nın bile hayalinden geçmeyecek bir katliam teşebbüsünü arkalarında hüccet olarak bırakıp tarihin öbür kapısından geçtiler" diye konuşan Tanpınar, adeta bir öfke küpü olmuş, şöyle haykırıyor: "On senelik katil saltanatlarının icraatı, paramızı ve milli hayatımızı temelinden sarsan suiistimaller, Anayasa dışı hareketler, milli serveti milli itibarla beraber yıkan ve bizi milletlerarası camialarda o kadar değişik bir çehre ile tanıtan 6/ 7 Eylül faciası, bütün o darmadağın, sonuçsuz ve faydasız, oy avcısı ve sade israf, sözde kalkınma ve hakikatte içten yıkılma teşebbüsleri, şehirlerimizi ve manzaralarımızı altüst eden mantıksız, bilgisiz ağaç ve refah düşmanı- kim bilir hangi komleks- imar çılgınlıkları bütün vuzuhu ile ancak böyle bir teşebbüsün ışığında görülebilirdi."
Reşat Nuri Güntekin, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Salah Birsel, Falih Rıfkı Atay ve benzeri edebiyatçılar da politika yaptılar ama Ahmet Hamdi Tanpınar gibi konuşmuş, yazmış değiller.
Kırşehir’e ve Kırşehirlilere yapılanları bilirsiniz. Kırşehir’deki CHP’lilerin tepkisinin dışında ülke çapında bir tepki pek bilinmiyor, Tanpınar’ın dışında…
"Bütün bir vilâyet halkına, reyinizi bize vermediniz diye yapılan bu şümullü tedip Anadolu tarihinde Moğol ordularından sonra eşine pek rastlanmayacak cinayetlerden biridir."
Bu tepki oldukça serttir denilebilir. Tanpınar, muhalefetin milletvekili/ sözcüsü müdür de böylesine radikal konuşabilmektedir?
Şair, yazar, öğretmen, estet olmasının payı büyüktür bu tepkide.
İyi yurttaş olmanın sorumluluğunu duyumsayan bir vicdanı taşımaktadır çünkü sayın Tanpınar.
Siyasi analizlerinde de yanılmış değildir.
"Son devirleri ise gerçekten kıstırılmış bir yaban domuzu sürüsünün savletleriyle geçti. Öyle ki ordu imdadımıza yetişmeseydi Türk milletinin beli bir daha doğrulamazdı."
"İktidarlarının daha ikinci senesinde hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni polis devleti haline getirmişlerdi."
"Bütün gayretlerini milletimize zulmü adalet, namussuzluğu keramet, dolandırıcılığı fazilet, mutlak cehaleti bilgi, katmerli istibdadı demokrasi gibi kabul ettirmeye sarf ettiler."
"Sakıt idare, korkunun ve suçun birbirine kenetlediği bir intifa çetesiydi. Çete kanunlarıyla yaşadılar ve hüküm sürdüler. Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı. Cemiyetin ve rejimin hakiki mesnedi olan bütün bir orta sınıfı ezdiler. Adeta ortadan kaldırdılar. Cemiyetin geleceği olan ve asıl hayatını tanzim eden aydına ise ne orduda ne sivil hayatta tahammülleri vardı."
"Birçok felaketimizin sebebi olan Abdülhamid bile en fazla ‘Maarifperver efendimiz’ hitabından hoşlanırdı. Neticelerine pek tahammül edememekle beraber mektep açmayı sever, okuryazarın kendisini sevmesini isterdi. Celal Bayar- Adnan Menderes idaresi ise hemen hemen başından itibaren maarifi, okuryazarı, fikir hayatını, üniversiteyi adeta nişangah gibi karşısına almıştı."
Sonuçta, yaptıklarının hesabını verdiler. İdam edilmeyip ömür boyu hapis cezası almış olsalardı bence daha doğru olurdu. Tabii ki ben, bugün için böyle diyorum. Adım gibi eminim ki 1961’de idam edilmelerine itiraz etmez, bu kararı alanları belki de alkışlardım.
Zamanın ruhu, DP yöneticilerinin işledikleri suçlar nedeniyle ağır cezalar almalarını zorunlu kılıyordu.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın DP yöneticileriyle ilgili son değerlendirmeleri ise şöyle: "Kaçmak üzere iken ve suçüstü… Ağzı köpüklü Adnan Menderes, kin çıkını ve Anayasa hırsızı Celal Bayar, hepsi öldürmeye, yakıp yıkmaya ve servet ve sâmânlarıyla kaçmaya her an hazır yaşıyorlarmış."
Benim bildiğim hiçbir şair ya da yazar Demokrat Partinin partizanlıklarına Ahmet Hamdi Tanpınar kadar tepki göstermemişti.
Tepkisizliğin nedenlerini burada gerekçeleriyle birlikte ortaya koyma niyetinde değilim. Bu, insanlık tarihinin başladığı gün kadar eski bir konu çünkü. Anlamak da zor değil…
Ancak, bir şeyleri de söylemezsek olmaz!
****
Bilindiği gibi Cumhurbaşkanlığı Kültür Ve Sanat Büyük Ödülü 2008 yılında edebiyat dalında Yaşar Kemal’e verilmişti.
Yaşar Kemal de konuyla ilgili olarak şöyle bir yazılı açıklama yapmıştı: "Bu ödülün bana verilmesini Türkiye’de toplumsal barışa giden yolun açılmak üzere olduğunun bir işareti olarak görmek istiyorum. Bu ödülün siyaset ve partilerüstü bir kurum olan Cumhurbaşkanlığı tarafından verilmesi bu açıdan ümidimi güçlendiriyor."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dü. Gençlik yıllarında gerici örgütlenmelerin içinde bulunmuş, eski bir militan… AKP’nin kurucu kadrolarından…
Ödülü alan da ülkemizin ve dünya edebiyatının bilinen, saygın isimlerinden Yaşar Kemal.
2001 yılında "Bu çağın sanatçısı bir kuş gibi şakıyabilmeli, bir su gibi aydınlık olabilmeli.’’ diyen Yaşar Kemal o ödülü Abdullah Gül’ün elinden almamalıydı bence. Reddedebilmeliydi. Sartre olabilmeliydi o akşam. Çünkü sanatçı muhaliftir." Cumhurbaşkanı iyi niyetli." diyor Yaşar Kemal.
2005 yılında "Türkiye’nin bütün felaketi bu belkemiksiz aydınlar yüzündendir." diyen Yaşar Kemal, o ödülü alırken ne Sartre ne de Cemalettin Seber ( Cemal Süreya ) olabilmiştir.
"Darphane, tarihinde ilk kez sizin oraya adım attığınız gün kirlendi." diyerek o günlerin Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon’a istifa mektubu yazmış biridir Cemal Süreya.
Alkışlanası bir duruştur sergilediği tavır.
Yaşasaydı herhalde günü gününe takip edeceğim şair ve yazar Ahmet Hamdi Tanpınar olurdu.
Eminim, üniversite mezunu olmayan bir siyasetçinin Cumhurbaşkanı seçilmesine her birimizden önce tepki gösterir, ağzına geleni de söylerdi.
Dergâh Yayınları, ne iyi etmiş de onun edebiyat, estetik ve plastik sanatlar, medeniyetler ve zihniyetler, toplumsal ve iktisadi hayat, insana dair, siyaset ve siyaset adamları konularında yazdıklarını toparlamış ve bize Tanpınar’ın bilmediğimiz özelliklerini de tanıtmış.
HEP AYNI BOŞLUK, Ahmet Hamdi Tanpınar okurları/ sevenleri için önemli bir başvuru kitabı.