Farklı türden kitaplar okumayı seviyorum. Kiminden keyif alıyorum, kiminden bilgileniyorum. Öyle ki gün içinde bir romana dalmışken, onu bırakıp bir araştırma ya da serüven kitabına geçebiliyorum. Sanki birinin verdiği zihinsel yorgunluğu, öteki gideriyor. Bu yüzden el altında okunmayı bekleyenlerin sayısı azaldıkça, sürekli yenilerinin peşinde koşuyorum. Kitap seçimimde tanıdığım yazarlar öncelik sırasında yerlerini alırken, bu arada arkadaşların önerdikleri ya da adlarından söz ettirenler de okuma listeme giriyorlar.
İtalyan gazeteci Tiziano Terzani’nin, Altlıkarıncada Bir Tur Daha adlı oylumlu kitabını yine bir arkadaşın önerisiyle okudum. Sayfalar arasında keyifli bir yolculuk yaparken, anlattıklarından etkilendiğimi söyleyebilirim. Yazar, kitap boyunca anılarını, araştırmalarını, deneyimlerini paylaşıyor, Uzakdoğu felsefesini de en yalın şekliyle okuruna aktarıyor. Kanser olduğunu öğrendiği andan başlayarak Amerika’dan Hindistan’a birçok ülkeye yolculuk yapmış, farklı alanlarda insanlar tanımış. Bu süreç içerisinde, kendi hastalığıyla ilgili alternatif tıp yöntemlerini deneyimlerken, yaşam ve ölümün anlamını araştırmış. Bu kitabı okurken bildiklerimi bir kez daha düşünme ve sorgulama ihtiyacını hissettiğimi söyleyebilirim.
Terzani, tüm yolculukları süresince “Ben kimim?” sorusunun yanıtını aramış. Kitaba son noktayı koymadan, yolculuğun sonunda aradığı yanıtın, soruyu sormaktan geçtiğini söylüyor: “Ben bedenim değildim; ben yaptıklarım, sahip olduklarım, ilişkilerim hatta düşüncelerim, deneyimlerim, pek bağlı olduğum BEN değildim. Yanıt sözlere sığmıyordu. Yanıt, Ben’in sessizce Öz’ün içine batmasındaydı.”
Terzani, yine kitabın bir yerinde 12. yüzyıl Pers şairi Feridüddin Attar’ın şu dizelerini anımsatıyor:
“Hacı, Hac ve yürüyüş:
Benden bana bir yürüyüşten
Başka nedir ki.”
Ölüm konusu tüm kitabın satırları arasına sinmişken, aslında hayatı anlamaya çalışmamız, bana göre yazarın vermek istediği en önemli ileti oluyor. Ayrıca batılı ve doğulu insanın bu konudaki yaklaşım farkını da görebiliyoruz.
Bir süre önce okuduğum Matt Haig’in Rahatlama Kitabı’nda geçen şu sözleri paylaşmak istiyorum:
“Ama ölüm de hayata dair. Ölüm hayatın tanımlanmasına yardımcı olur. Burada geçirdiğimiz zamanın, o zamanı birlikte geçirdiğimiz insanların değerini artırır. Şarkının sonundaki sessizlik de şarkının kendisi kadar önemlidir.”
Hayat ve ölüm üstüne odaklandığımızda, her sözümüz mutlaka bilgimiz ve deneyimlerimizle sınırlı kalacaktır. Bindiğimiz atlıkarınca duruncaya kadar… Hani ünlü Fransız şair Louis Aragon da Mutlu Aşk Yoktur şiirinde, “Ey dönen dünya ey atlıkarınca” diyordu ya…
Daha çok uzatmadan Tiziano Terzani’nin son sözleriyle noktayı koyalım:
“Her yeni gün bana atlıkarıncada bir tur daha atma fırsatı tanıdığı için kendimi özellikle şanslı sayıyorum.”