Ajans Bakırçay
2023-04-14 10:43:11

Eleştiri

Avram Ventura

14 Nisan 2023, 10:43

Edebiyat okyanusunda kulaç atmaya başlamamın üstünden elli yılı çoktan geçti. Yazılarımın dergi ve gazetelerde ilk yer almaya başladığı günleri düşünüyorum. O zamanlar doğrusu hem çok mutlu olur hem de kaygılanırdım. Öyle ki yazdıklarımı basılı olarak görmek beni bir yandan daha çok üretmek için kışkırtır, yüreklendirirken, öte yandan okurlardan gelebilecek eleştirilerden de çekinirdim. Gerçi bugüne değin üzüleceğim bir sözle karşılaşmadığımı ayrıca söylemek isterim. En önemlisi belirli bir olgunluğa eriştikten sonra farklı ya da karşıt düşüncelerin beni daha çok zenginleştirdiğini görmeye başladım. Hele “ben böyle düşünüyorum” diyebilmenin özgüveniyle yazarken, ayrı bir keyif aldığımı da belirtmem gerekiyor. Bu yüzden okur karşısında kaygılanmaktan çok, paylaştıklarımdan heyecan duymanın, özendirici ve güzel bir duygu olduğunu düşünüyorum. Kuşkusuz gelebilecek eleştirilere de katlanmayı bilerek!

Romalı Stoacı Seneca’ya, yazdıklarından ötürü birinin, onun için kötü sözler söylediğini aktarmışlar. Ünlü düşünür duygularına yenik düşerek, o anda bu adamı nasılsa düşman bellemiş. Kızgınlığı yatışıp bir süre düşündükten sonra, yıllardır eleştirdiği onca insan aklına gelmiş. Bu kez de onların kendisini bir düşman olarak görmelerinden kaygılanmaya başlamış. Sonuçta tüm olumsuz düşünceleri kafasından atarak şu yargıya varmış: Yazdıklarımı yayımlamak istiyorsam, eleştirilere katlanmayı da göze almalıyım!

Gazete ve dergilerde eleştirileri yayımlanan birçok arkadaşımdan da duyuyorum. Bir kitap hakkında olumsuz düşüncelerini kaleme aldıklarında, bunu olgunlukla karşılayan yazar sayısı o denli azmış ki… Bu yüzden onlarla selamı kesenler, küsenler, düşman olanlar sürekli çoğalıyormuş. Bazı arkadaşlarım bu nedenle eleştiri yazıları yazmaktan vazgeçmiş. Kendilerine bir yararı yokken, hiç değilse başkalarıyla ilişkileri bozulmasın diyerek!

Elbette ki insanız; hepimiz söylediklerimizden, yaptıklarımızdan dolayı övülmek, beğenilmek isteriz. Oysaki düşündüğümüzde, bunların doğruluğu ya da yanlışlığı bir yana, herkesle aynı beğenileri paylaşmamız olası mıdır? Mutlaka her birimiz, baktığımız bir sanat yapıtını, bir edebiyat ürününü bilgilerimiz, birikimlerimiz, deneyimlerimiz doğrultusunda beğeniyor ya da beğenmediğimizi dile getiriyoruz.

Kitap tanıtanlarla eleştiri yazanları da birbirinden ayırmamız gerekiyor. Kitabı okumadan, arka kapağından, internetten ya da yayınevinden sağladıkları bilgilerle sayfa dolduranları, yazının akışından zaten anlayabiliyoruz. Oysaki eleştirmen sıfatını hak eden kişi, eline aldığı kitabı özenle didiklerken, yazarını da dönemin akımı içerisindeki yerine oturtabiliyor. Bu tür emek verilmiş bir eleştiri yazısının, beğenmese bile yazarın yüzüne bir ayna tutabileceğini, çalışmalarında yeni ufuklar açabileceğini söylemek bile yersizdir. Kendi payıma bu insanlara kızmak bir yana, uyarıları için minnet duymamız gerektiğini düşünüyorum. Kuşkusuz iyi niyetle yaklaşıldığı sürece…

Elif Şafak’a okurlar, kitaplarına yöneltilen olumsuz eleştirilere kızıp kızmadığını sıkça sorarlarmış. Yazar şöyle yanıtlıyor:

“Kızmıyorum. Kızamıyorum. Yeter ki layıkıyla eleştirsin. Yazarların da akademisyenlerin de gazetecilerin de o kadar ihtiyacı var ki bu memlekette metin temelli, yazı odaklı ve partizanlıktan kaçınan analizlere…”

Ne yazık ki bizdeki eleştiriler daha çok dedikodu düzeyinde ve sözlü olarak geliştiğinden, emek verilen ve nankörce nitelendirilen yazılar yeterince gün yüzüne çıkamıyor.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.