Kitaplar, uzun yıllardır hayatımda önemli bir yer tutuyor. Çalışma hayatının sorumluluklarından sıyrıldıktan sonra onlara ayırdığım zamanın çoğaldığını söyleyebilirim. Kitaplar, benim için her zaman sığındığım bir liman olmuştur. Onların, hayata olan bakışımı olumlu yönde etkilediklerini görüyor, yeri geldiğinde bu düşüncelerimi de her zaman siz okurlarımla paylaşıyorum zaten… Olumlu etkileriyle birlikte, onların iyileştirici gücü üstüne de birkaç sözüm olacak:
Nossrat Peseschkian’in Doğu Hikâyeleriyle Psikoterapi kitabını yıllarca önce okumuş ve paylaştığı öykülerle birlikte yaptığı çalışmaları çok beğenmiştim. Bu yazar aynı zamanda Avrupa’da tanınan bir psikoterapi uzmanıdır. Uzun yıllardır Ortadoğu’nun bilgeliğe ve sezgiye dayalı öyküleriyle hastalarını iyileştirmiş, bu konuda başarılı sonuçlar elde etmiş. Kitapta verdiği örnek öykülerle, hastalara bir özdeşleşme tabanı oluşturmaktaymış. Bu şekilde onların kendi çatışma ve tutkuları üstüne konuşması için bir başlangıç sağlamaktaymış. Beni ilgilendiren elbette ki öykülerin iyileştirici gücünü öğrenmem oldu.
Daha sonraki okumalarım sırasında bibliyoterapi terimi ile karşılaştım. Bunun ne olduğunu araştırdığımda, Peseschkian’in Doğu öyküleriyle sürdürdüğü tedavi yönteminin benzeri olduğunu öğrendim. Bu iyileştirmeyi, hastaya önerdikleri farklı kitaplarla gerçekleştiriyorlarmış. Bu konuda ABD’de uzun yıllardır çalışmalar yapılıyormuş. Öyle ki İkinci Dünya Savaşı sırasında, cepheden dönen askerlerin kitap okumalarını sağladıklarında, bedensel ve ruhsal yaralarının daha hızlı iyileştikleri görülmüş. Yine okuduğum bir kitapta, Firavun II. Ramses’in, kitaplığını ruhsal tedaviye bir çare olarak gördüğünü yazıyordu. Nitekim M.Ö. birinci yüzyılda Mısır’a giden Yunan tarihçi Diodorus Sicilus, bu ziyaret sırasında bu kütüphanenin kalıntılarına rastlamış. Giriş noktasında yer alan, oyularak yazılmış bir kitabede şu sözler yer alıyormuş: Ruh Tedavi Merkezi.
Kitabın yararları üstüne sayfalarca yazabilirim; ama iyileştirici gücünü vurgulayarak, onun nasıl vazgeçilmez bir ihtiyacımız olduğunu ayrıca belirtmek istiyorum.
Kafka’nın şu sözünü de araya sıkıştırayım:
“Kendimizden daha çok sevdiğimiz bir insanın ölümünden veya intiharından sonra veya her yerden uzak bir ormanda kaybolduğumuzda nasıl hissediyorsak bizi böyle derinden yaralayan kitaplara ihtiyacımız vardır.”
Son noktayı koymadan şunu da söyleyeyim:
Kitaplar bir hekim gibi tinsel yaralarımızı sağaltabilir…
Suskun bir dost gibi yalnızlığımızı paylaşabilir…
Umutsuzluğumuza, çaresizliğimize bir yol bulabilir, düştüğümüz karanlığa ışık tutabilir, düşüncelerimizi aydınlatabilir.
Kitapların iyileştirici gücüne güvendiğimizde, her zaman hayatın gülen yüzüyle karşılaşacağımızdan kuşkunuz olmasın!