Simgelerle düşünmeyi seviyorum. Bu şekilde nesnelere olduğu kadar, kimi organlarımıza kendi işlevlerinin dışında anlamlar yüklediğimizde, dilimizi zenginleştirdiğimiz gibi düşüncelerimizi daha geniş çağrışımlara da açmış oluyoruz. Örnek vermek gerekirse, genel olarak beyni akılla, yüreği duygularla özdeşleştiriyor, diğer organlarımıza da birikimlerimiz doğrultusunda önadlar ekliyoruz. Işık saçan, yol gösteren, aydınlatan beyinler; sevdalı, yardımsever, bağışlayıcı ya da kindar yürekler gibi… Ayrıca terimler kullanıyoruz: Beyin fırtınası, beyin takımı, beyin göçü… Yürek acısı, yürek karası, cesur yürek… Gönül ve yürek ilişkisini sorguluyoruz. Yeri geldiğinde gücün akılda değil, yürekte olduğunu söylüyoruz. Kısaca, günlük konuşmalarımızda bu kavramlarla sıkça karşılaşıyoruz.
Bu konuyu ele alırken bir kitabın adını anımsadım: Susanna Tamaro’nun Düşünen Bir Yürek. Yazarın yayımlandığında çok ses getirmiş kitabı olan Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’i yıllar önce ilgiyle okumuştum. Her iki kitabın başlığında da yürek sözcüğünün öne çıktığını görüyoruz. Bugüne değin yazdıklarımda yüreği bütün duyguların kaynağı olarak ele alırken, yazar ona beynin işlevini de yüklüyor.
Susanna Tamaro’nun okuduğum kitaplarını göz önünde bulundurduğumda, onun her zaman yüreğinin sesine kulak veren bir yazar olduğunu söyleyebilirim. Nitekim Düşünen bir Yürek’te yalnızca anılarını anlatmıyor, hayatının her döneminde hissettiği duygu ve düşünceleri kısa denemelerle sorguluyor. Kitabın bir yerinde şöyle diyor:
“Bana hayret etme yeteneği lütfedilmiş olmasaydı yüreğimin sesi benimle böyle derinlemesine konuşamazdı. Çevremde gördüğüm – görmeye devam ettiğim- güzelliğe hayret ediyorum, uyuma hayret ediyorum. Hayatımın en karanlık dönemlerinde beni kurtaran kesinlikle bu iyiyi ve güzeli algılayabilme duyum oldu.”
Bu yazarı okurken şunu düşünmüştüm: Ben yüreğimin mi yoksa beynimin mi sesine daha çok kulak veriyorum?
Doğrusu kendi soruma bile kesin bir yanıt bulamadım. Kimi olaylarda mantığım duygularımın üstüne çıkarken, kimi zaman da duygularımın daha ağır bastığını görüyorum. Hani Özdemir Asaf’ın Dokuza Kadar On şiirinde söylediği gibi…
“Yüreğimdeki aklımda
Hep aklımda, hep aklımda…
Akıl kesildi yüreğim,
Yürek kesildi aklım da.”
Şair birkaç dizeyle sorunu çözüvermiş: Akıl da yürek de birbirlerini tamamlıyor!
Geçirdiğimiz deprem felaketinden sonra, ülkemiz insanı kadar, bize destek verenlerle tek yürek olduğumuzu gördük. Birlikte acıları paylaştık, en umarsız anlarda umutlandık, söz ve eylemlerimizle kenetlendik, kurtulanlarla sevindik. Şairin de söylediği gibi aklımız yürek, yüreğimiz akıl kesildi.
Bu tür felaketlerin bir kez daha yaşanmamasını dilemekten başka ne diyebilirim ki…
Yeter ki yüreğimdekiler aklımda olsun!