İlk kalem denemelerimde, belki dönemin belki de okuduğum yazarların etkisiyle, yeni türetilen Türkçe sözcükleri kullanmaya çalışırdım. Aslında benim için zorlama bir çabaydı bu yaptığım. Yeni sözcükler yalnızca edebiyat dergilerinde yer almış olsalar da, günlük konuşmalarda hiç kullanılmıyordu. Nitekim yazdıklarımı okuyan kimi arkadaşlara, söylemek istediklerimi ayrıca anlatmak zorunda kalıyordum. Aradan neredeyse elli yılı aşkın bir zaman geçti. O dönemde kullandığım sözcüklerin bir kısmı unutuldu, bir kısmı bugün yazılarımda yer alsa da artık yadırganmıyor. Ama yıllar sonra şunu öğrenmiş oldum: Mademki yazmayı sürdürüyorum, okura iletmek istediklerim var, o halde bunu onun en iyi anlayabileceği bir şekilde aktarmalıyım.
Ne var ki yıllar geçtikçe, hayatın her alanında yalınlığın ne denli önemli olduğunu yaşayarak öğreniyorum. Yalnızca konuşurken ya da yazarken kullandığım sözcükler değil, yaşam tarzım, hayata bakışım, giysi seçimlerim, bulunduğum ortamlar, beğenilerim yalınlaştıkça daha mutlu olduğumu hissediyorum.
Bugün bu düşündüklerimi Ataol Behramoğlu, Kırk Yaşın Eşiğinde Şiir’de bakın ne güzel dile getirmiş: “Bana artık dingin olmak
Bana yalınlık yaraşır
İçimde şiirin güzelliği
Yaşamak sevinciyle yarışır”
Bütün dinsel inançlar, öğretiler nasıl yaşayacağımız konusunda yalınlığı savunsa da, insanın yapısı, tutkuları, bencilliği hiçbir zaman değişmiyor. Yüzyıllar öncesinden Lao Tzu, Tao Te Ching’te şöyle diyor: “Yalınlık göster, sadeliği benimse
Bencilliği azalt, arzularını frenle”
Bu bilgeliği göstermek için kaç fırın ekmek yememiz gerekir, bilmiyorum. Belki de diyorum, hayat bize bazı deneyimleri yaşatmadan bu gerçeği fark ettirmiyor.
Yine yazıya dönecek olursam:
Eduardo Galeano, Hikâye Avcısı kitabında anlatıyor: Gezileri sırasında bir şehirde anlatılarını okurken, izleyenlerden biri kaşlarını çatarak, öfkeli bir bakışla onu dinlemekteymiş. Okuma bittikten sonra adam yavaşça yazara yaklaşmış, bakışlarını öldürecekmiş gibi sabitledikten sonra şöyle demiş: “Böylesine basit yazmak ne zor olmalı!”
Bu söz üzerine Galeano, şöyle yazıyor:
“Hayatım boyunca muhatabı olduğum en bilge edebi eleştiriyi teşkil eden bu cümleyi söyledikten sonra bana sırtını döndü ve vedalaşmadan gitti.”
Bugün okumaktan keyif aldığım birçok yazar, yalnız düşünceleri, biçemleri ya da kurgularıyla değil, yalın dilleriyle de beni etkileyebiliyor. Kimi kitapları, yazarları çok ünlü olsalar da yalnızca ağdalı dilleri nedenle daha ilk sayfalarında elimden atmışımdır. Kimileri de hiçbir şey söylememesine karşın, içten anlatımı ve yalınlığıyla beni öylesine bağlıyor ki bir solukta okuyorum.
Kendi payıma elimden geldiğince yalın bir anlatımla yazmaya çalışıyorum. Bunda ne denli başarılı olduğumun takdiri yalnızca okura kalıyor.