Hemen söyleyeyim edebiyat alanında verilen ödüllerin, yarışmaların enine boyuna eleştirildiğini biliyoruz.
Ama iş diğer alanlara geldiğinde konu kapanıyor.
O halde ben size Yaşlı Politikaları Derneği ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi'nin ortaklaşa düzenlediği "İkinci Baharında Kadın" başlıklı yarışmasından söz edeyim.
Bu vesile ile konuyu da açmış olalım.
Malum insanlar emekli olduktan sonra sosyal hayatın içinde kalmak, aktif hallerini sürdürmek istiyor.
Bu kadınlar içinde erkekler için de geçerli.
Ve fakat bu kesimi sosyal hayatın içine çekecek etkinlikler, olanaklar sözü edildiği kadar çok değil.
Hoş şimdilerde yerel yönetimler yaşlı bakım hizmetleri adı altında bir dizi hizmeti belli bir yaşın üzerinde olan ve yalnız yaşayanlara sunuyor.
Hatta emekli insanların vakitlerini iyi geçirmeleri için Yaş Alma Merkezi adı altında onlara günün her saati gidebilecekleri yerler organize ediliyor.
Konak Belediyesi ile Büyükşehir'in bu merkezlerinin hizmet verdiklerini biliyorum.
Belediyede çalıştığım yıllardaydı (2004 yılı olmalı) o zamanki başkana emekliler için belli yerlerde “Emekli Lokali” adı altında mekanlar açılması gerektiğini söylediğimi anımsıyorum.
O zaman olmadı ama şimdilerde kısmen bu gerçekleşiyor.
Çünkü öbür türlü emekli, tek düze bir yaşam kıskacında kahvehane ile ev arasında ömür törpülüyor.
Her neyse konuya dönecek olursak, iki kuruluş, ikinci baharını yaşayan kadınlardan komşuluk ilişkileri, yaşanılan yerin günlük yaşama etkileri, kent ve
Mimari değerler ile kadınların yasal haklarının uygulamadaki durumu, yaşamlarına etkileri konularında iki sayfayı geçmeyecek edebi anlatımı gözeten yazı istiyor.
Seçici kurul da bunlardan seçme yapacak.
İşte benim konuya dahil oluşum da bu vesile ile.
Yani ben de seçici kurul üyesiyim bu çalışmada.
PEKİ, HANGİ KRİTERE GÖRE SEÇİM YAPACAĞIZ?
26 Kasım günü bu yarışmanın toplantısı yapıldı ve tabii ki ben de katıldım.
Yarışmaya katılım beklenenden azdı, bunula beraber gelen yazılar hiç de fena sayılmazdı.
Yazılardan bazılarını paylaşmak gerekirse, emekli olduktan sonra bir partiye katılıp, oradan kent konseyinde okuma yazma bilmeyen kadınlara kurs verişini, okumayı öğrenen kadınların sevincini yazıya döken de var; oturduğu sokağın güzelliğini, şimdilerde sokağın ve kentin hızla değiştiğini dile getiren de.
Bir engelli ironik bir dille bir engellinin sokakta yaşadıklarını dile getirmiş, bir başka katılımcı Karşıyaka Tren İstasyonu'nun müze olmasını önermiş…
Kısaca renkli, nostalji içeren, yaşanılan şeylerin arkasından haklı olarak değişime hüzünle bakan bir ton hakim yazıların çoğunda.
Bir de benim bu yazılardan çıkardığım, kadının erkeklerin yaptığı gibi her gün belli saatlerde evin dışında olma isteği yok gibi.
Dolayısıyla kadınların toplumsal konulara ilgisi onları kamusal alanlara, ya da evin dışına çekiyor. Yoksa can sıkıntısından kendini evin dışına atan kadın yok gibi.
Tabii bu benim öznel görüşüm, bir bilimsel veri olduğunu söyleyemem.
İşte böyle bir atmosferde bu yazıları değerlendirdik.
Baştan hemen söylemeliyim seçici kurul üyesi Kadın Yazarlar Derneği'nden yazar Sevim Korkmaz Dinç haklı olarak katılımcı kadınların yazdıklarını derecelendirmenin yanlışlığından söz etti. Buna yarışma demenin bile anlamsızlığını dile getirdi. Hatta etkinliğin adının ikinci bahar olmasını bile popüler kültür dayatması olarak niteledi.
Kadınları yarıştırmanın ayrımcılığa neden olacağını, işin güzelliğinin bu kadınların etkinliğe katılmalarının olduğuna vurgu yaptı.
Seçici kuruldan bir başka yazar Gülce Başer ise gelen yazıları edebi açıdan değerlendirmenin olabileceğinden söz etti.
Ancak seçici kuruldakiler, iki sayfalık bir metnin bu kıstasa yetmeyeceği, üstelik buradaki amacın katılan kadınlardan meramlarını bir yazar ustalığı içinde anlatmaktan ziyade, yazmanın kurallarına uyarak iyi bir gözlemci ve talebini yazıya aktarabilen bir yurttaş kimliği ile dile getirmelerinin önemine vurgu yaptı.
Gülce Başer'in önerdiği benim de desteklediğim, söyleyecek sözleri olan bu kadınların Kent Konseyi bünyesinde bir çalışma grubunda çalışmalarına devam etmeleriydi ki bu öneri herkesçe kabul gördü.
Yaşlı Politikalar Derneği'nden Nevriye Keyik ise haklı olarak gelen yazılardan bir seçme yapılmasını, çünkü diğer arkadaşlarının sonuç beklediğini ısrarla vurguladı.
Ancak, bu etkinliklerin kadınları sosyal hayatın içinde olmaları amaçlandığından içlerinden bir kaçını seçmenin doğru olmayacağı konusunda jüri üyelerinin üzerinde birleştikleri ilke gereği derecelendirme yapılmadı.
Akademisyen Doç.Dr. Şerife Yalçınkaya’ya konuyu toparlamak ve tutanağa bağlamak kaldı.
O da şöyleydi, katılanların çağrılması, onlara birer katılım belgesi verilmesi ve eğer istiyorlarsa Kent Konseyi bünyesinde bu çalışmalarına devam etmeleri yönündeydi.
Bizlere de bunu imzalamak düştü.
Ha bu arada bir üyeyi de tanıtmalıyım, Doç. Dr. Yasemin Kılıç Öztürk.
Sağlık Üniversitesi'nin Tamamlayıcı Yaşam Merkezi'nde çalışmalarını sürdürüyor. Böyle bir meslek dalını duyunca ‘daha bilmediğimiz kim bilir neler vardır’ diye içimden geçirdim
Gördünüz mü, konunun içine girince ne çok katman ortaya çıkıyor.
Evet, bir yarışma ve etrafında dönen tartışmalar böyleydi.
Bilmem ilginizi çekti mi?
"Yaşlılık benim semtime uğramaz” diyorsanız boş verin, öbür türlüsü, bence üzerinde düşünün!
Çünkü bu meret hiç kimseyi ıskalamıyor, kapıyı muhakkak bir gün çalıyor!
Gülşen BARLAK 3 Yıl Önce
Uzun ama cok güzel bir anlatim. BEN DE dogma büyüme IZMIRLIYIM.....Izmirimize Ait bir konu olunca severek okudum.Anilar.hatiralat Cok guzel.. Cok sagolun.Tatlı bir nostalji yasattiniz... Teşekkürler. Selamlar...