Nerdeyse her gün Gürol Tolunay’ın şehir üzerine yazdığı notları, hepiniz gibi ben de okuyorum.
En son bu notlardan biri, Yarımada’ya yel değirmenleri kurulması önerisi idi.
Bu yel değirmenlerini bir tarihte Hollanda da görmüştüm, sonra da Alaçatı’da.
Bana sevimli ve otantik gelmişti.
Biliyoruz ki yel değirmenleri rüzgâr gücü ile çalışır.
Buğday öğütmek, su pompalamak ve enerji üretmek eski zamanlarda bu değirmenlerin işi imiş.
Şimdi bu işlevler geçerli midir?
Sanmıyorum.
Zaten sevgili Tolunay da sanıyorum yukarıda saydıklarımız üretilsin diye önerisini yapmıyor.
Amaçlanan bu değirmenlerin yöreye görsel bir güzellik katması olabilir.
Olur mu?
Neden olmasın, Urla’da, Çeşme’de, Seferihisar’ da, Güzelbahçe, Balçova ve hatta İzmir’in merkezinde Bayramyeri’nde (Değirmendağı) bu yel değirmenlerinin kurulacak yerleri bile gösterilmiş.
İyi organize edilirse simgesel her obje, bu heykel olabilir, değirmen olabilir ya da başka bir şey bulunduğu yere anlam katar, orayı güzelleştirir, gelecek olanlarla yer arasında ‘hafıza mekânı’ işlevi görür.
Turizme katkısının olacağı bile düşünülebilir.
DEĞİRMENDAĞI’NA HEM YEL DEĞİRMENİ HEM DE EV PANSİYONCULUĞU ÖNERİSİ…
Sevgili Tolunay, yel değirmeni önerisini Bayramyeri Saat Kulesi’nin çaprazında kalan Konak Belediyesi’ne ait Selahhattin Akçiçek Kültür Merkezi arkasında eski adı Değirmendağı olan semt için de önermiş.
Bu semte ilave ev pansiyonculuğu önerisini de aynı yazı içinde belirtilmiş.
Birinci öneri için hiç fena sayılmaz, zira buranın adı zaten bir zamanlar Değirmendağı imiş.
Demek ki değirmenle bir ilişki olmalı.
Ancak benim okuduğum kaynaklar bu semtte yel değirmeni olduğunu dile getirmiyor.
Gene de değirmenle semt arasında bir ilişkinin olması muhtemeldir.[1]
Ve böyle bir tasarımın bu semte çok şey katacağı muhakkatır.
İKİNCİ ÖNERİ; EV PANSİYONCULUĞU…
Belediyede çalıştığım zamanlarda sık gittiğim semtlerden biriydi Değirmendağı.
İki katlı evlerden oluşan, sokaklarında vita kutularında çiçekler yetiştirilen, şehrin merkezinde ama kendi özgü bir havası ve dokusu olan ilginç semtlerden biridir burası.
Kırım’dan gelenlerin çiğ börek yaptıkları bir yerdir aynı zamanda.
İki katlı bahçeli evlerin varlığı buraya farklı bir hava verir.
Sokaklarında vita tenekelerinde sıra sıra dizilmiş yüzlerce çiçeği görürsünüz.
Çalıştığım dönemde (2018 yılı olmalı) belediye başkanına, muhtarlar ve semt halkıyla birlikte bir çalışma yapıp, en azından sokaklardaki çiçekleri, kırık dökük binaların boyanmasını, parkların ve eski binaların elden geçirilmesini amaçlayan bir çalışmayı önermiştim.
Ancak bu önerimiz kabul görmemişti.
Başkanalar, sanıyorum, halkın katılacağı bu tip çalışmaları farklı yorumluyor, işin nereye gideceğinden korkuyorlar.
Oysa demokratik katılım dediğimiz de tam bu değil midir?
Konuyu başkana anlatırken İtalya’ da ev balkonlarından aşağı sarkan çiçeklerden örnek vermiştim.
Aynı güzelliğin Değirmendağı semtinde de yapılabileceği, şu an hemen her sokakta bulunan teneke kutulardaki saksıların biraz daha derli toplu hale getirilebileceğinden söz etmiştim.
Pencere kenarlarına yerleştirilmiş ferforje saksılar, aynı renge boyanmış bina cepheleri, yeniden düzenlenmiş parklar ve harabe ahalinde bulunan birkaç binanın elden geçirilmesi…
Bütün bunlar halkla beraber belediyenin Parklar Müdürlüğü ve Fen İşleri Müdürlüğü olanakları yapılabilirdi.
Her neyse, sonuçta semtin güzelleşmesine dönük bu işte başarı sağlayamamıştık. Başkan izin vermemişti.
Bu arada biz bu projeler peşinde koşarken semtin kendi dinamiği de bir taraftan işliyordu.
Bir işadamı sözünü ettiğimiz semtten yani Şato’nun hemen yakınından, iki eski İzmir evini satın alarak restore etmiş, iki adet küçük otel ve kafe olarak hazırlığa başlamıştı bile.
Ev pansiyonculuğu değil ama ona yakın bir işti planlanan.
Ne oldu dersiniz?
Ne belediyelerden bir katkı ne de halkın ilgi ve desteği alınamadı.
Takip edebildiğim kadar ruhsatta zorluk çıktı, sokak düzenlenmesi zamanında yapılmadı.
Peki muhtarlar?
O bölgede altı muhtarlık var, en azından dört muhtarın otelin olmaması için her türlü gayreti gösterdi.
Sonra araya pandemi girdi.
Sevgili Gürol Tolunay, biliyorum hepimizin derdi, İzmir’e olumlu proje önerileriyle katkı koymak.
Ben sadece bir hikâye anlattım, buralardaki dinamiğin nasıl işlediğini ortaya koymak için.
Ama hiçbir zaman umutsuz değilim, projeler ortaya çıktıkça olumsuz ön yargıların kendiliğinden ortadan kalkacağını hepimiz biliyoruz.
Dolayısıyla önerileri yürekten destekliyorum…
[1] Hemen şunu söylemeliyim, Heyemola’ nın yayımladığı İhsan Bayram’ın yazdığı “Değirmendağı”
Abdulkadir Hazman’nın “İzmir’ in Batı Yakası: Değirmendağı- Karataş- Karantina”, Neslihan Perşembe’nin
“Bayramyeri-Çocukluğum” kitaplarında Değirmendağı semtinde yel değirmeni olduğuna dair bir bilgi yer almıyor.