Büyük bir olasılıkla eylül sonlarına doğru Çiğli’de bir kütüphane bir de aydınlanma evi açacağız.
Abidin Dino- Öner Yağcı Kütüphanesi ve Feyza Hepçilingirler – Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Evi…
*
Çiğli’yle tanışmışlığım, belleklere kazınmış olan Tariş İplik Fabrikası grevi ve 1980’den bu yana da bitmez tükenmez Bergama- İzmir yolculuklarım nedeniyle…
1992’de ilçe olan bu yerleşim merkezini ben hep köy biliyordum. Ya da semt… Şimdi 200 bin olan nüfusu ve İzmir’in en büyük organize sanayi bölgesine sahip olması, çok sayıda sağlık ve eğitim merkezlerinin bulunması, toplu konut alanları, Homa Dalyanı, Kuş Cenneti, Sasalı Doğal Yaşam Parkı gibi zenginlikleriyle Çiğli artık önemli bir ilçe merkezi.
Çiğli Tren İstasyonunun çok eski olduğunu ve buradan Soma’ya gidip geldiğim yılları da laf arasına sokuşturmuş olayım.
Bedri Karayağmurlar’ın ‘Çiğli’de Yaşamak ‘ adlı kitapçığını ( Heyamola Yayınları) okuyunca Egekent’te ev sahibi olan arkadaşlarım ve yakınlarım geldi gözümün önüne. Ödeme zorlukları yaşadıktan sonra büyük bir mutlulukla oraya yerleşen sevgili arkadaşlarımın “Artık Egekentliyiz biz!” diye sevinç çığlıkları attığı günler… Gidip gelmişliğim olduysa da nedense ben ısınamamıştım oraya.
Kütüphanemizin ve aydınlanma evimizin eşyalarını sevgili İlyas Aydınalp’le Çiğli’ye/ Uğur Mumcu Kültür Merkezi’ne taşıdığımız günden bu yana Çiğli gözüme bir başka görünmeye başladı. Artık bundan böyle annem de Feyza Hanım da Abidin Dino ve Öner Yağcı da Çiğlili olacaklardı. Dolayısıyla ikide bir buraya gelip gidecek olan ben de…
Artık Çiğli, şimdi bana daha bir yakın… Üstelik, Bergamalı sevgili arkadaşım Adem’in oğlu da bu ilçenin yeni belediye başkanı. Sevgili Utku Gümrükçü… Belki burada kütüphane ve aydınlanma evimizin dışında bir müze de kurabiliriz. Belli mi olur?
*
Bedri Karayağmurlar, 15 yılını geçirmiş Çiğli’de. Heyamola Yayınları iyi ki ona Çiğli’yi yazma görevi vermiş, o da anlatmış burayı bir sanatçı duyarlığı ile. Araştırmış, incelemiş de biz de ondan öğrenmiş olduk burada bir sergi salonunun olmadığını… Kent kültürünü oluşturan temel konularda eksiklikleri… Çiğli’nin yüzünü ağartacak bir sanat galerisinin, bir sanat ve sanayi müzesinin bulunmadığını…
Diyor ki, “Kent denildiğinde önce meydanlar gelir akla. Meydanlar bir saat kadranı gibidir. Merkezde önemli bir anıt bulunur. Bu kentler, oluşum olarak geometrik, kristal gibi kentlerdir. (Sayfa 75)
Roma, Floransa, Paris, Varşova, Münih, Sofya, Üsküp, Atina, Selanik, Kiev, Frankfurt, Brüksel, Charleroi, Luxenburg, Halep, Tiflis, Khoy, Tebriz, Isfahan, Şiraz, Tahran, Meşhed, Erdebil gibi kentlerde gördüğüm ‘ kimlikli meydanlar ‘ neden bizde yok diye hep vahsınırım eşime dostuma.
‘Prag, kentlerin anası’ denir. Neden diye düşündünüz mü hiç? Dostoyevski’nin St.Petersburg’unu gezginler anlata anlata bitiremiyorlar. Neden acaba?
Hayranlık uyandıran kimlikli meydanlarının ve heykellerinin, parklarının çokluğu ile insanı büyülüyor bu kentler. Hazar kıyılarında irili ufaklı il ve ilçe merkezlerindeki her meydan, ortasına yerleştirilen sol anahtarı heykeli, şair ve yazarların heykeli ya da büstü, bilge kişilerin heykelleri, saat, daktilo, çanta, bisiklet… aklınıza gelen her nesnenin ve iz bırakmış bilim- sanat insanlarının izleriyle o yerleşim merkezlerinin insanlarına kültür geni aktarıyor adeta. Devasa Firdevsi heykelleri, Ömer Hayyam, Hatayi heykelleriyle İranlı sanki Floransa’da yaşıyor gibi.
Bizde bu yok! Doğal olarak Çiğli’de de…
Sanki son yıllarda Çiğli aşmaya çalışıyor bu eksiklikleri... Fakir Baykurt Parkı, Üç Fidan Anıtı, Evka 5 Atatürk Heykeli gibi anıtlarla…
Resim ve heykel derken resim sanatçısı Bedri Hoca’nın şu sözüne kulak vermekte yarar var: “Birçoklarına şaka gibi gelebilir ama ısrarla söyleyeceğim, Osmanlı, resim yasağı nedeniyle yıkıldı. Resim, heykel yapmayan, çevresini anlama ve ifade etme olanakları olmayan toplumlar gelişemez.”
Tahran caddelerinde duvarları boyayan kadın ressamlar görüntülerini ülkemde de görmek istiyorum ben. Tebriz’deki ‘The Political Prisoners’ heykeli ve benzerlerini görmek istediğim gibi…
Demografik yapısı itibariyle Balkanların serin ovalarından/ esintili dağlarından kopup gelen Balkan nüfusu ile Doğu Anadolu’dan gelen Kürt nüfusun oluşturduğu milliyetler mozaiği olan Çiğli’de Balkan türkülerini dinleyebildiğiniz kadar yanık Anadolu türkülerini de dinleyebiliyorsunuz. Bu sosyo kültürel zenginlik nedeniyle Çiğli’de uluslararası müzik ve folklor festivallerinin düzenleniyor olması İtalya’daki Marchiano’yu anımsatıyor bana.
Çiğli’ye ilk yerleşim, 19. Yüzyılın sonlarına doğru Balkanlardan göç eden soydaşlarımızca gerçekleştiriliyor. 1966’daki Varto ve Hınıs depremleriyle de evsiz kalanlar bugünkü Güzeltepe ve Şirintepe’ye yerleştiriliyor. Daha sonra da Doğu ve Güneydoğudan gelen vatandaşlarımızca bu nüfus artıyor.
Belediyenin kültür merkezine bu nedenle önemli görevler düşüyor. Dil ve kültür konularıyla ilgili kurslar açmak, Balkan ve Anadolu müzikleriyle ilgili müzik müzesi, göç ve mübadelenin acılarını- hüznünü anlatan siyah beyaz fotoğraflar ve mübadele müzesi, deprem müzesi kurmak gibi…
Uğur Mumcu Kültür Merkezi, bence en uygun adres olur.
Eski tarihlerde ilçenin genel olarak bataklık ve sazlıklardan oluşması ve denize yakınlığı nedeniyle yeşil alanlara çok çiğ düşmesinden dolayı ilk yerleşenler tarafından buraya ‘Çiğli’ adı verildiğini ben de yeni öğrendim.
*
Bedri Karayağmurlar, 1951 Niğde doğumlu. Öğretmen Okulunu Çanakkale’de bitirmiş. Resim bölümündeki öğrenciliğini de Gazi Eğitim Enstitüsünde yapmış. Değişik okullarda resim öğretmenliği yapmış. Öğretim görevlisi olarak çalışmış. 2002 yılında doçent, 2008’de de profesör olmuş. Bugüne değin 43 kişisel sergi açan Karayağmurlar’ın öykü ve şiir alanlarında olduğu gibi sanat kuramları ve eleştiri alanında da çok sayıda yazısı yayımlanmış. Yayımlanmış 7 kitabı bulunuyor.
Görev yaptığı üniversiteler sırasıyla şunlar: Elazığ Fırat Üniversitesi, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Aydın Üniversitesi.
Çiğli’nin kitabı yoktu, çileli bir meslek yaşamı sürmüş olan Bedri Hoca ile ona da kavuşmuş oldu.