Gözyaşlarımın farkında mısınız? Belki o kadar çok ağlayanımız var ki birbirimizin gözünden akan yaşlarını göremez olduk. Haydar Can Kılıçdoğan öldürülürken de göremezdiniz. “Yalan Dünya” diye haykıran Neşet Ertaş, güzel türkülerinin birinde “Bilemedim kıymatını kadrini/ Hata benim günah benim suç benim / Bir günden bir güne sormadım seni/ Körmüş gözlerim görmedim seni / Bilirim suçluyum, kendi özümde” derken can yakıcı vurgusu günümüz gerçeğine ne kadar ışık tutuyor.
Meral Akşener kendi parti milletvekillerine hitaben: "İnsan, öleceğini bilerek yaşayan bir canlıdır. Ama maalesef, ülkemizde kadınlar, öldürüleceğini bilerek yaşıyor. Nerede, ne zaman, kim tarafından, ne sebeple öldürülebileceğini, düşünerek yaşıyor.
Sevdiği zaman başına geleceklerden, sevmediği birini reddetmekten, tenha sokaklardan, gün ortasında bile, yalnız yürümekten korkarak yaşıyor. Her 10 haberin, 5’inde dinlediği hikâyelerden, Twitter gündeminde, 1’inci sıraya yerleşen isimlerden, Instagram’da siyah beyaz paylaşılan fotoğraflardan, biri olabileceği endişesiyle yaşıyor.
Geçtiğimiz hafta, bir cani, genç bir kadını, Başak Cengiz’i, aramızdan aldı. Başımız sağ olsun. Yüce Allah, kederli ailesine ve sevdiklerine sabırlar versin. O kadar acı ki… Eğer o psikopatla karşılaşmamış olsaydı; Eğer ülkemizde, bir kadını öldürmek, bu kadar kolay olmasaydı; Başak kızımız, şimdi aramızda olabilirdi… O kadar acı ki… Bu katil, daha önce psikolojik tedavi görmüş. Ailesi, durumunu biliyor. Bir doktor gözetiminden geçmiş. Doktorlar durumunu biliyor. Resmi işlemler yapılmış. Yani devlet de durumunu biliyor. Yani bir anlamda, herkes her şeyi biliyor, ama bu cani, 28 yaşındaki bir evladımızın karşısına çıkıncaya kadar, kimse parmağını oynatmıyor. Ve bu büyük acının, belki de en kahredici yanı ne biliyor musunuz? Bu cani, Başak’ı, “Savunmasız” diye hedef alıyor. "Kadın kendini savunamaz." diyor. O bir kadın, ve savunmasız. Bir psikopatın bile, Türkiye’de kadınların durumuyla ilgili vardığı kanaate bakar mısınız?” diyor.
İşte Ali Ekber ÇİÇEK sesleniyor: Seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış / çimenler üzerinde gözyaşları var.
Bilimkurgu roman yazarı, senarist Albert C. CLARKE, Rama serisinde uzaylıları dünyalılar için yaklaşık olarak şöyle konuşturur: 300 yıllık üzerlerinde yaptığımız tüm barışçıl çalışmaları boşa çıkaran, önleyemediğimiz yıkıcılıkları, saldırgan tutumları, kendilerine, birbirlerine ve her şeyi yok edici davranışlarını önleyemedik. Uzay konseyi bu türün (yani İNSAN) kısırlaştırılmasına, üreyip çoğalmamalarına karar verildi.
Bir gösteri sanatı deneyimi var: Marina Abramović Deneyi (Ah biz insanlar) 1979 yılında o zamanlar henüz pek tanınmamış olan performans sanatçısı Marina Abramovic, gösteri sanatları tarihinin en unutulmaz, en konuşulan ve belki de en korkunç gösterilerinden birini gerçekleştirdi. Rhythm 0 adını verdiği bu gösteride, yaptığı şey aslında çok basitti. Olduğu yerde sabit durmak. Bunun yanı sıra gösteriyi izlemeye gelenlerin seçimine bırakılmış şekilde, bir masa üzerine birçok farklı eşya ve materyal yerleştirdi. Bu masada çiçekten çikolatalı keke, zincirden bıçağa kadar her türlü rastgele eşya bulunuyordu. Hatta masada bir mermi ve silah bile mevcuttu. Yani ziyaretçilerin iyiyle kötü arasında seçim yapma şansı vardı. Bu objeleri tüm ziyaretçiler istedikleri gibi kullanabileceklerdi.
Tüm gösteri boyunca kadın, tıpkı cansız bir obje gibi pasif kalacaktı. Amacı aslında kendini yaşayan bir sanat eseri olarak empoze etmekti. Ancak 6 saat sürecek bu performans denemesinin hayatının en korkunç günlerinden birine dönüşeceğinden haberdar değildi.
İlk başlarda izleyiciler oldukça nazik ve iyi niyetliydi. Kimisi masadaki gülleri kadının eline veriyor, kimi ona kek yediriyor bazıları ise saçlarını okşuyor onunla tokalaşıyordu. Ancak aradan zaman geçtikçe ve performans uzadıkça işin rengi değişmeye başladı. İlk olarak izleyicilerden biri kadına hafif bir tokat attı. Abramovic’in gerçekten de, hiçbir reaksiyon vermediğini farkeden topluluktan bazıları kadına daha sert bir biçimde vurmaya başladı. Az önce kadının elini sıkan, ona gül uzatan insanlar karşılarında gerçekten savunmasız birinin olduğunu kavradıklarında şiddet eğilimi göstermeye başladılar. Ancak olaylar bununla da sınırla kalmadı.
Kalabalıktan bir kişi silahı alıp kadının alnına dayadı. Daha sonra kadının avucuna vererek silahı boynuna dayamasını sağlayacak bir biçimde yerleştirdi. Bazıları kalemlerle kadının alnına boynuna yazılar yazmaya başladılar. Bunların ardından cinsel tacizler başladı. Bazıları kadının kalçalarını, göğüslerini sıkıştırıyor, kimi onu öpüyor kimi ise yalayarak tükürüyordu! Sonunda kalabalık, kadının üzerindeki eşyaları makaslarla parçalayarak onu çırılçıplak bıraktı. Hâlâ kıpırtısız duran sanatçıya bununla da yetinmediler.
Kalabalıktan biri kadının karnını bıçakla çizdi ve diğerleri de bundan cesaret alarak onu takip etti. Elbiselerini parçaladıktan sonra, kadının her tarafını bıçaklarla çizmeye ve kadını belli belirsiz bıçaklamaya başladılar. Boyun kısmına çizik atarak kanamasını sağladıktan sonra burada kan emenler bile oldu. Bunun ardından kadını sağa sola cansız manken gibi taşıdılar bu esnada defalarca taciz ettikleri kadına, kalabalıktan bir adam masanın üzerine yatırıp istismar etmeye çalıştı!
Sonrasında sağduyulu birkaç kişinin önlemesiyle kalabalık bu fikirden vazgeçti ve kadının çıplak fotoğraflarını çekmeye, bazılarını da eline tutuşturmaya başladılar. Bu esnada kadın gözyaşları içindeydi ancak kalabalık onu bir obje olarak değerlendirme konusunda ısrarcıydı…
Vahşileşen çoğunluğa rağmen kalabalık içinde bulunan bir grup insan bu durumdan rahatsızlık duymaya başladı. Ancak cesaret edip bir eylemde bulunamadılar.
Ta ki kalabalıktan çıkan bir kadın, Abramovic’in gözyaşlarını silip ona sarılana kadar…
Kadının peşi sıra, sanatçıya yapılanlardan rahatsız olan azınlık grup, onu adeta bir koruma çemberine alarak, kıyafetlerini geri giydirdi, boynundaki yarayı kapattı, vücudundaki diğer kanayan kısımları bantla kapattı ve kadına sigara ikram ettiler.
Bir performans sanatından daha çok toplumsal bir deneye dönüşen bu olay, çoğunluğun birbirinden cesaret alarak içindeki kötülüğü kolayca ortaya çıkarabilmesine karşın, bu durumdan rahatsız olan iyi niyetli kişilerin aynı dayanışma cesareti gösterememesinin ya da bu konuda geç kalmasının nelere sebep olduğunu gözler önüne seriyordu.
6 saat sonunda performans sona erdiğinde Abramovic, tekrar hareket etmeye başladığında, kalabalık korkunç biriyle yüzleşmişçesine oradan kaçıştı. Az önce çekinmeden işkence yaptıkları kişinin, tekrar bir birey formu kazanarak hareket etmesi kalabalığı dehşete düşürmüştü…
Yani İsmet İnönü’nün "Bir ülkede namuslu insanlar, en az namussuzlar kadar cesur olmalı" dediği gibi. Öncü çıkmadan hareket edilemeyişin bir nedeni vardır ve bunun bir an evvel çözüme kavuşturulması gerekiyor. Kadir Şeker gibi ceza evine düşmeden, Haydar Can Kılıçdoğan gibi öldürülmeden.