Cumhurbaşkanı, bir dizi açılış için gittiği Adana’da toplanan kalabalığa şöyle sesleniyor: "Amerika’nın halini görüyorsunuz değil mi, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin!.
Aynı şekilde Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar… Yiyeceklerini bulamıyorlar. Elhamdülillah Türkiye’de böyle bir sorun yok."
İktidar yanlısı bir milletvekili böyle atıp tutsa 'siyaset' deyip gülüp geçeceğiz. Ne var ki konuşan kişi Cumhurbaşkanı!
Cumhurbaşkanı düş dünyasında yaşıyor. Halkı kandırıyor. Söylediklerinin gerçekle hiç ilgisi yok çünkü.
Yurtdışında yaşayan yurttaşların bu konudaki sözleri hiç doğrulamıyor Cumhurbaşkanını.
Yoksa güldürmek için mi böyle konuşuyor Sayın Başkanımız, orasını bilemiyorum.
Aynı günlerde DEVA PARTİSİ Genel Başkanı Ali Babacan TELE 1 Televizyonunda "Benim hükümetten ayrıldığım dönemde Bakanlar Kurulu kararları çıkarılıyordu. Boş kâğıtları bakanlar imzalıyor, en son üstü dolduruluyordu. Sayın Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanıyordu."
Bakanları boş kâğıtlara imza attıran kim ola ki…
Boş kâğıda imza mı atılır?
Almanya’da, İngiltere’de, Amerika’da böyle midir?
Boş kâğıda imza attırmak ayıp değil midir?
İmzayı atanın akıl sağlığından kuşku duymak gerekmez mi?
Yoksa bir beklentinin karşılığı mıdır boş kâğıda imza atmak?
Polis, kime güvenerek 10 Ekim’de Ankara Garı önünde 2015’teki katliamı protesto için toplananları derdest edip 24 kişiyi gözaltına almaktadır ve neye güvenip de Anka Ajansı muhabirine "Gitsene ulan, seni dörde bölerim!" diyebilmektedir?
Sormak gerekmez mi bu soruyu sayın ilgililere?
Anma törenine katılmak yasak mıdır da yurttaşlar polislerce dövülmektedir?
Cumhurbaşkanı, el alemin ülkesinde benzinin bulunmadığını söylüyor, kendi ülkesindeki binlerce okulda temizlikçi bulunmadığını da biliyor mudur dersiniz?
Şefkat göstereceğine, sorunlarını çözeceğine Boğaziçili öğrenciler için bakın neler söylüyor: "Teröristlerle öğrenciler arasında ayrım belli olsun. Ülkede ikici bir Gezi hareketi başlatılmak isteniyor. Bunun için de üniversiteler kullanılıyor. Bunlar için gerekirse sert önlemler alınsın. Rektör, üzerine düşen görevi yapmalı, yetkisini kullanmalı."
Devamında da "Kötü niyetlilere af yok! Onları görmezden gelemeyiz. Türkiye, üniversiteler eliyle terörize edilmeye çalışılıyor" diyor.
Belli ki hiç güvenmiyor bu ülkenin en zeki öğrencilerine.
Yaptığı işlerin muhasebesini yapınca işin içinden çıkamaz durumlar da yaşıyordur bazen, diye düşünüyorum.
Rize’yi ziyaret ettiğinde ÇAYKUR yöneticileriyle görüşen Başkanımız, görüştüğü kişilerin arasında eski bir AKP milletvekilini görünce şaşırıyor. "Senin burada ne işin var?" diyor. O kişinin verdiği yanıt Türkiye’nin ne hale getirildiğinin klasik örneklerinden…
"Efendim, siz geçen ay kararname ile atadınız."
Şaşırmaz mısınız bu duruma?
Oradakiler de şaşırmış zaten.
Beyefendi, KHK ile eski milletvekilini ÇAYKUR’a atamış ama atadığından haberi yok. Bu atama, belli ki sayın milletvekili, başka bir partiye geçmesin diye. 'Al sana bir koltuk' denilmiş kısaca.
Bunun örnekleri hiç de az değil.
Yüksek maaşlarla orada burada yöneticiliğe atanan eski AKP’lileri bu ülkenin insanı bilmiyor değil.
Cumhurbaşkanı, el âlemin ülkesinde benzinin bulunmadığını biliyor. Türkiye’den 220 kişinin yurtdışına dolar kaçırdığını da biliyor mudur?
Her gün, her saat, her yerden yalan/ hırsızlık fışkırıyor diyen Necati Doğru’nun yanıldığını söyleyebilir miyiz?
Hal böyleyken Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kazım Uysal’ın şu sözlerine ne demeli ya:
"Başta biyoloji, kimya ve fizik olmak üzere tüm kitapları materyalist felsefenin kirlerinden temizlemek ve imani bir üslupla yazmaya bağlıdır. İşte o zaman biyoloji dersi marifetullah dersi olacaktır. İşte o zaman dindar nesiller yetişecek ve fikri iktidar olunacaktır. İşte o zaman eğitim milli olacak ve milletimizin beklentisini karşılayacaktır. Yoksa din dersinde 'Allah yapıyor', biyoloji dersinde ise 'Tabiat ve doğa yapıyor' demekle her şeyi sebeplere verip Allah’ı gizlemekle Milli Eğitim’de istenen hedeflere ulaşılamayacaktır."
Üniversitenin rektörü bilim düşmanı! Konuşmanın özeti bu!
Gericiliğin hortladığı/ yolsuzlukların ayyuka çıktığı/ "Eğitimde asıl yük öğretmen maaşları" diyebilen bakanların icraatlarıyla dolu Türkiye’yi bu noktaya taşıyan AKP, Türkiye’yi geliştirmek yerine ortaçağ karanlığına mahkûm etti.
TBMM’nin eski başkanı İsmail Kahraman’ın "Yeni anayasaya değişmez maddeler konmamalı. 1924, 1961, 1982 gibi dindar bir anayasa olmalı" sözü ile eski AKP milletvekili Resul Tosun’un "Laiklik anayasadan çıkarılmalı" sözü, Türkiye’yi uygar dünyadan iyice koparmaya yönelik adımlar…
Yapılacak iş tektir. AKP gericiliğine karşın tüm muhalif güçlerin aynı potada buluşması…
Dünden çok daha elzemdir bu.
Sevil ÖZCAN 3 Yıl Önce
Muhalif cepheyi genişletmek konusunda sana katılıyorum Recai. Lâkin ortaklaşılacak ilkelerde çok net olmak gerektiğini düşünüyorum. Kalemine sağlık Şeyhoğlu...