"Eniştene ne kadar gidiyorsa buraya da o kadar gelsin!"
Tam 7 yıl önce söylemişti bunu.
7 yıldan bu yana da yatakları ayrıydı. Çocukları da farkındaydı bunun ama kimsenin sesini çıkardığı yoktu.
Yemekler birlikte yeniyor, evin temizliği birlikte yapılıyor, pazara birlikte gidiliyor, haberler birlikte izleniyor ama yataklar ayrıydı. İkisi de "Neden böyle?" demiyordu.
İkisi de o konuya asla değinmiyordu. O tümceyle ilgili derin sessizlik yaşanıyordu.
7 koca yıl…
En sonunda ne olduğu anlaşılmayan bir rahatsızlık nedeniyle Bünyamin öldü. Eve gelene gidene de hep "Ne olduğunu anlamadık, bir anda kaybettik" dedi Hesna…
***
Enişte Musa, işi gücü yerinde bir ayakkabı tamircisiydi. Şen şakrak, nihavent makamını seven, akşamları illâ bir şişe bira içen biriydi.
Bira içtiği saatlerde, televizyonda başbakanı gördüğünde sinirlerine hâkim olamayan "İki şey gözüme görünmesin, biri kaynanam diğeri başbakan!" diyen Musa’ya bu konuda ne çocukları ne de Fahriye bir şey söylüyordu.
Başbakan her akşam eve girse de kaynanasını sadece ramazanda eve alıyordu. O da iki günlüğüne…
O iki günde de konuşmuyorlardı zaten. Maksat Fahriye’nin gönlü olsun…
Her akşam bir şişe içiyorken kaynanası geldiğinde üçe çıkıyordu bu. Ağzından çıkan bayramlık sözler de on katına…
Çocuklar, annelerine sorsalar da yanıtını alamıyordu bunun. "Babanızın huysuzluğu" demişti bir keresinde ama çocuklar inanmamışlardı. "Başka bir şey var anne…" diye kuşkularını dillendirmişlerdi.
Üç kişinin bildiği bir konuydu bu. Musa, Fahriye ve Hesna Hanım…