Ajans Bakırçay
2020-05-26 13:38:53

İşkencenin Aparatları

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 26 Mayıs 2020, 13:38

Hep anlatırlardı.

Yazıldı da…

Diyarbakır’daki cezaevlerinde 12 Eylül günlerinde Kürt vatandaşlarımıza ve devrimci gençlere bayrak öptürerek ve İstiklal Marşı söyleterek/ dinleterek işkence yaparlarmış.

Coplamanın, her türlü çirkin işkencenin ve aşağılamanın dışında…

Sanırsınız ki işkence edilenler Hıristiyan Yeni Zelandalılar…

Sanırsınız Şintoist Japonlar…

Sanırsınız Budist Nepalliler…

Sanırsınız Yeni Delhi’deki Brahmanistler/ Hindular

Sanırsınız ki Şiraz’daki Zerdüştler…

İstiklal Marşı dinlettikleri kişiler; Ali, Ayşe, Osman, Bekir, Taylan, Deniz, Fatma, Hüseyin ve benzerleri…

Her biri ilkokuldan bu yana İstiklal Marşı dinlemiş, Andımız’ı okumuş, ellerinde Türk bayraklarıyla 23 Nisan ve 29 Ekim’de yürüyüş yapmış bu ülkenin insanları.

İşkenceci sadist- ahmaklar da ona keza…

****

İşkence yaptıran da işkenceyi yapan da bu ülkenin Türk’ü/ Kürt’ü ve Müslümanı.

****

Kahvaltı öncesinde, öğleyin, akşamüzeri ya da gece…

Günde üç beş vakit, belki de daha fazla İstiklal Marşı ve Bayrakla işkence…

****

12 Mart 1921’de kabul edilen İstiklal Marşı’nın yazılma nedeni Türk Ulusunun kırılan cesaretinin ve yıkılmış moralinin tekrar kazandırılması çabasıydı. Ulus olma bilincinin zihinlere çakılmasıydı.

Marşın yazılma önerisi 1920’de İsmet Paşa tarafından dile getiriliyor Meclis’e. 1921 yılı başlarında da ulusun duygularını dile getirecek bir yarışma yapılması için gazeteye ilan veriliyor Maarif Vekilliği tarafından. Sözler için 500 lira, şiirin bestelenmesi için de 1000 lira ödül konuluyor. Yarışmaya da ülkenin dört bir köşesinden 724 eser katılıyor.

Ne var ki TBMM, bu eserlerden hiçbirini ulusal marş (milli marş) olarak kabul etmiyor. Arzu edilen duyguyu dile getirmedikleri için…

O günlerin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey (Tanrıöver), Burdur Milletvekili Mehmet Akif Bey’in (Ersoy) para ödülü nedeniyle bu yarışmaya katılmadığını öğrenince kendisine bir mektup yazıyor ve kazandığı takdirde para ödülünün verilmeyeceğini söylüyor.

Nitekim Mehmet Akif bu ödülü almayacak ve Yeşilay Cemiyetine bağışlayacaktır.

Mehmet Akif Ersoy, işte böyle asil ruhlu biridir.

Sonraki yıllarda kendisine bir röportajda “Tekrar yarışma olsa katılır mısınız?” sorusuna bakın nasıl yanıt vermiştir o yüce ruhlu şair: “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın”

Nazım Hikmet’in Mehmet Âkif için söylediği şu söz her şeyi anlatır: “Âkif, inanmış adam!”

Kırılgan, kavgadan uzak bir adam olan Mehmet Âkif için diğer sözleri ise şöyledir Nazım’ın: “Ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum.”

Âkif’in dürüstlüğüne şapka çıkaran biri Nazım Hikmet.

****

İstiklal Marşında ruh vardır/ tarih vardır/ emek vardır ve bu şiir bu ülkede yaşayan herkesi kapsamaktadır.

Diyarbakır Cezaevi komutanının, işkencecilerin bilmediği de budur.

Muhtemelen darbeci generallerin de…

Kendi ülkesinin insanına kendisinin olan ulusal marşla işkence eden canlı türü dünyanın hiçbir köşesinde yoktur herhalde.

****

Kendisine, kendi bayrağıyla ve kendi ulusal marşıyla sabah akşam işkence edilen o kişilerin psikolojilerini düşünebiliyor musunuz?

İşkencecilerin her biri muhtemelen ya uyuşturucu kullanan/ kendinden geçmiş lümpenler ya da aptallar olmalıydı. Kısaca… normal dışı yaratıklar…

Aradan yıllar geçti.

Ölmediyseler…

Ellerine milyarlarca lira verseniz o sapık ruhlu/ kullanışlı serserilere anılarını yazmalarını söyleseniz yazabilirler mi dersiniz…

“Milli marşımızla ve bayrağımızla işkence ettim ülkemin insanlarına” dedirtebilir misiniz?

Utanırlar.

Sapık da olsalar… Uyuşturucu müptelası da olsalar utanırlar.

Çünkü utanılacak şeydi yaptıkları.

Unutulası bir travma değildir bu.

Bayrağını, ulusal marşını işkence aparatı olarak kullanan bir yaratık yoktur gezegenimizde.

Bayrak yere düştüyse onu saygıyla yere eğilip kaldıran kişidir bizim vatandaşımız. Hatta öpüp alnına götüren… İzmir’de de Hakkâri’de de…

Bayrağı, ulusal marşı ötekileştirmenin nesnesi haline getirenler darbecidirler.

Darbeci ahlakı böyle bir şeydir çünkü. Ötekileştiren, sanal düşman yaratan…

****

İzmir’deki provokasyonla insanları birbirine düşürmeye çalıştılar ya…

Camilerden Cav Bella sesleri gelince, elde kanıt yokken bunu CHP’nin üstüne atmaya çalıştılar ya…

En sonunda Cumhurbaşkanı da bu konuda CHP’li yöneticileri suçladı ya…

Birileri hızını alamadı, haykırdı: “Minareden müzik çalanı bulup cami dibinde ezan dinleteceğiz.”

Aman Allahım!

Şimdi de ezanı işkencenin aparatı haline getirmeye çalışmaktalar…

Bilgisizlik, kör cahillik, ezana düşmanlık hiç bu kadar tavan yapmamıştı.

Minareden çıplak sesle okunan ezanın güzelliğine vurgun olan bu toplum, ezanın günün birinde cezalandırma yöntemi olarak kullanılacağını aklına getirebilir miydi hiç acaba?

Darbeci zihniyeti taşımayagör!

Darbeci olmayagör!

Ne insana saygı duyuyorlar ne ezana ne de bayrağa…

Kenan Evren’in ardılları olduğu nasıl da kolay anlaşılıyor…

Darbeci olup da darbe karşıtı olduklarını söyleyenlerin alayının Amerikancı/muhafazakâr çevrelerde yetişmesi ise öteden beri bilinen bir gerçeklik…

Güneş balçıkla sıvanmıyor çünkü.

Hemen belli oluyorlar.

Maskeyle dolaşsalar da fark etmiyor. Sözleriyle kendilerini ele veriyorlar.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.