Ertuğrul Barka, Bodrumlu ama İzmir’de yaşayan bir kimya mühendisi. Namık Kemal Lisesini bitirdikten sonra Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliğine girmiş.
Mühendis olarak da İzmir Sanayi Ve Ticaret İl Müdürlüğünde çalışmış. On yıl TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Başkanlığı yapmış.
Mühendis ama ben onu hep aktivist olarak bildim. Salonlarda ve meydanlarda tanıdım onu.
EGEÇEP’in kurucularından ve sözcülerinden. ELELE Hareketinin de bir ara sözcülüğünü yapmıştı yanılmıyorsam. Çeşitli dergi ve gazetelerde de yazıları yayımlanmış biri.
DEDEM GÖKOVA adlı bir öykü kitabı bulunuyor. 4 yıl HAYAT TV’de gazeteci Özer Akdemir ile 'Çepeçevre Yaşam' programı yaptığını da söylemiş olayım. Şu sıralar da İZGAZETE’de köşe yazılarına devam etmekte.
Bir gezgin olduğunu bilmiyordum. 4 kez Küba’ya gitmiş. Uzunca bir süre İran’da yaşamış. Karış Karış İran’ı dolaşmış. İran’da ezanın yüksek sesle okunmadığını İran’da geçirdiğim bir aylık sürede öğrenmiş, tanık olmuştum buna. Neden, soruma aldığım yanıt da şuydu: "Çevrede yaşlı, hasta ve çocuk olabilir. Onları rahatsız etmemek gerek."
Bunu Ertuğrul Beyden de duydum. Humeyni, Paris’ten Tahran’a döndüğünde çözmüş bu sorunu. Ezanın yüksek sesle okunmaması gerektiğini anlatmış mollalara. O gün bugün de yüksek sesle okunmamaktaymış ezan.
Tüm Avrupa’yı dolaştığı gibi Latin Amerika’yı da adım adım gezmiş. Kuzey Afrika, Kanarya Adaları ve Uzak Doğuyu da.
Renkli bir portre Ertuğrul Barka. Evi de etnografya türünden bir kültür mekânı… Gezip gördüğü ülkelerden hoşuna giden ne varsa alıp getirmiş. Öte yandan, 18 Eylül 2009’da Doruk Kütüphanesi’ni kurmuş yaşadığı/kendisine ait olan apartmanda. Torunları için kurmuş ama çocukların yararlanması için de hizmet gören bir kütüphane…
Daha önce de, 7 Eylül 2005’te Karya Kütüphanesi’ni kurmuş apartmanın diğer bir katında. Ne de olsa Karya Uygarlığının ardıllarından biri o.
Barka Apartmanı, bir müze ve kütüphaneye dönüşmüş kısaca.
Antik Karya Bölgesi, bilindiği gibi Aydın ve Muğla illerinin büyük bir bölümüyle Denizli’nin Batı yakasını kapsıyor. Büyük bir uygarlık!
****
İzmir’de yaşayan bir başka Karyalı Şadan Gökovalı.
15 Mart 1939’da Gökova’da doğmuş. Ula İlkokulu, Muğla Ortaokulu, Aydın Ticaret Lisesi ve İzmir İktisadi Ticari İlimler Akademisini bitirmiş.
İzmir’de yayımlanan Ege Ekspres gazetesinde gazeteciliğe başlayan Gökovalı, 1961 yılında 'Sarı Basın Kartı' sahibi olmuş. 1965’te 'Yılın Gazetecisi' seçilmiş, aynı yıl 'Profesyonel Ülkesel Turist Rehberi' sertifika ve kokartı almış. 1979’da da Basın Şeref Kartı’na sahip olmuş.
TRT İzmir Radyosunda yapımcı ve eğitim yayınları müdürlüğü yapmış.
Turist rehberliğindeki başarısını İzmirliler olarak biliriz. Knidos, Efes, Fethiye ve Bergama’yı en iyi anlatan yazar olduğunu bilmeyenler de öğrensin isteriz.
Ege Üniversitesi BYYO, Çeşme Turizm Yüksek Okulu, 9 Eylül Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi ve Yaşar Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesinden öğretim üyeliği yaptı.
1994’ten bu yana ‘Profesör' unvanını taşıyor.
Akyaka’da bir sokağa adı verildi. Gökova’da bir caddeye, Muğla/ Menteşe’de de 3500 kişilik açık hava tiyatrosuna adı verilen Gökovalı’nın başarı dolu yaşamına Muğla Büyükşehir Belediyesi seyirci kalamazdı. 27 Ekim 2018’de Ula/ Gökova’da ‘Profesör. Dr. Şadan Gökovalı Kültür Evi’ açıldı.
Akyaka’daki sanat ve kültür salonuna da adı verilen Şadan Gökovalı için son jesti İzmir/ Konak Belediyesi yaptı. Yıllardır yaşadığı 1394 Sokağa adını verdi.
Halikarnas Balıkçısı adıyla bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın manevi oğlu olarak bilinen Şadan Gökovalı, İzmirlilerin çoğunun belleğinde turist rehberi olarak yer almışsa da ben onu mitoloji doktoru ve aşkla okuduğu şiirler nedeniyle şiir doktoru gibi gördüm hep.
Kültür turlarını başlatan, üniversitede çok sayıdaki ünlü gazetecinin hocalığını yapan Şadan Gökovalı’nın bir sözü, kulaklara küpe olacak türden: "Ben, her şeyden önce öğrenmeyi sevdim."
Karya topraklarından ama sanki biraz da Sümerlerin kanını taşıyor gibi…
Bildiğiniz gibi ünlü Sümer atasözü de "Bildiğini neden öğretmiyorsun?" dur.
Geçtiğimiz günlerde evine gittim. Okuduğu kitapların birkaçını bana gösterdiğinde gözlerim parladı. Altı çizili tümceler, sözcükler ve alınmış notlar… "Yoksa benim kitaplarım mı bunlar" diye düşünür oldum. Okuduğum kitaplar, kızamık çıkarmış gibidir çünkü. Hoşuma giden tümcelerin altını çizer, notlar alırım hep.
Fakat… Ben unuturum okuduklarımın çoğunu.
Şadan Hoca ise daha dün okumuş gibi… Okuduğunu hemen anlatıversin size.
‘Şiir Adam’ olarak bildim ben onu. Ne kitaptan okur ne de elindeki bir kâğıttan… Şiiri onun kadar aşkla okuyan çok az kişi tanıdım doğrusu.
‘Mitolog, şair, gazeteci, yazar, turist rehberi, akademisyen’ olarak anılan / bilinen Şadan Gökovalı, yaşarken değeri bilinen entelektüellerimizden. Fazlasıyla da hak ediyor bunu.
Evine gittiğinizde onu kitapların arasında ya da daktilosunun başında görürseniz şaşırmayın. Diyelim ki tarihle, şiirle, arkeolojiyle ilgili konuşuyorsanız. Yerinden kalkıp iki dakika sonra elinize üzerinde konuştuğunuz konuyla ilgili oldukça eski bir kitap tutuşturuveriyorsa şaşırmayın. Sahafta olduğunuzu düşünüverirsiniz bir an.
Kitapların sevgilisi diye bildiğim Avram Ventura’nın dışında, bildiğim bir başka kitapların sevgilisidir o. Aşkla şiir okuyan, aşkla konuşan, kitaplardan aşkla söz eden bir mitoloji kahramanı gibidir o.
Zeus, Hera, Poseidon, Demeter, Ares, Athena, Apollo, Artemis, Aphrodite, Hermes, Dionysus, Hades, Nike, Nemesis…
Bu adlar gözümün önüne geldiğinde anımsadığım sadece bir kişi var: Şadan Gökovalı!