Çürümüş ve küflenmiş muzların indirimde 17,90 TL'ye satılması gündem oldu.
Evrensel Gazetesinden Sefer SELVİ’nin karikatürlerini beğeniyle ve günün en öncelikli özlemiyle takip ettiğim bir iş hali oldu yıllardır. İşte yukarda ki bu karikatürü, okumuş olduğum bir kitabın yaşamda nasıl karşılığı bulunacak sorusunun, ilk evrelerini anlatıyor. JOSÉ SARAMAGO KÖRLÜK (roman 1998 Nobel edebiyat ödülünü aldı) romanın da bir adam arabasıyla trafikte kırmızı ışıkta durmuşken birden bire körleşir ve şaşkınlıktan doğan kaostan, bir adamın yardım etmesiyle kurtulur. Yardım eden adamda onun körlüğünden yararlanıp araba çalmak isteyen bir hırsız ki o da 1 saat sonra aynı akıbete uğrar. İlk körleşen adamdan başlayarak gittiği göz doktoru, göz doktorun muayenesinde bulunan hastalar peşi sıra körleşirler. Doktor bunu sağlık bakanına ileterek bir çözüm üretilmesini beklerken bir eski tımarhanede toplanılmış, karantina alınmış oldular. “O düşünce bakanın kendi kafasından çıkmıştı. Hangi açıdan incelenirse incelensin yalnızca durumun ortaya koyduğu sağlık sorunu bakımından değil, doğuracağı toplumsal sonuçlar ve bunların siyasal uzantıları bakımından iyi, hatta kusursuz bir düşünce gibi görünüyordu. Hastalığın nedenleri ne kadar uzun süre aydınlanmazsa, daha doğrusu, uygun bir deyim kullanmış olmak için, bu beyaz felaketin nedenleri –düş gücü paçalarından taşan çok zeki bir yetkili yardımcısı, kulakları rahatsız eden körlük sözcüğü yerine bu deyimi kullanmayı daha uygun bulmuştu– nedenbilime uygun olarak açıklanamazsa, diyelim, yani hastalıkla savaşma ve iyileştirme yöntemleri, hatta yeni vakaların ortaya çıkmasını önleyecek bir aşının bulunması ne kadar gecikirse, körlüğe yakalanmış kişiler, bu kişilerle fiziksel temasta bulunmuş ya da bu kişilerin yakınında olmuş kişiler bir araya toplanıp karantinaya alınacak, böylelikle sonraki bulaşmaların önü alınmış olacaktı, bu yapılmayacak olursa, hastalığın yayılması, bilimsel deyimiyle geometrik dizi halinde artardı. “ Körlük Syf.35)
Aslında körleşme ile sergilenen insan davranışları, gözü görür insanlardan farklı değil; kötülük için bir araya gelenlerle dayanışmayı iyilik üzerine kuranlar, anlık çıkarları için toplulaşanlarla, tümünden uzak yaşamak isteyen, yalnızlığına sığınan insanlar çıkar karşımıza. Körlüğünü elinde ki tabanca ile diğerleri üzerinde baskı aracı olarak kullanan insanlıktan nasibini alamamışlarla, bulunanı kardeşçe paylaşanlar karşı karşıyadır. Çöp kovalarında çürümüş diye atılmış olanlara bile ihtiyaç duyulmuştur ve tüketilir o pislikler içinde.
Şuan ki hayatımız içinde yaygın kabul edilmiş hastalıklar yok mudur? Örneğin sosyal medyada konuşulan “balık hafızalı toplum” bir virüs etkisi değil midir? Kısmi Alzheimer ama öylesine kabul edilir olunca geçici mi kalıcı mı belli değil.
Körleşme salgın olarak tüm ülkeye yayıldığından elektrikler kesilir, üretim yapılamaz, sular akmaz, yiyecek servisi yapacak insan olmaması karmaşayı başlatıp yaşamı daha zorlaştırır. Marketlerde dolapların çalışmaması mevcut yiyeceklerin hızla bozulmasına sürü halinde yağmacıların bu kokulara rağmen tüketebildikleri kadarını tükettikleri, çeşmelerde su akmadığından temizlenmek içini bir kenara koyun içmek ihtiyacı için bile su bulunmaz. Sadece yağmur yağınca sokaklarda kör insanlar ağızları yukarı doğru açık tutarak susuzluklarını giderirken bir yandan da temizlenebildikleri kadar temizliklerini kör kör yaparlar.
Gözü gören doktorun karısının denetiminde gezen grup, sokakta, işgal edilmiş bir ev ya da markette karşılaştıkları diğer insanların, grupların hep merhamet beklentisiyle karşılaşırlar. Çünkü herkes güçsüz ve çaresizdir. Ama aynı merhameti kendisi başka bir ihtiyaç sahibine göstermek niyetinde değildir. Sokaklarda ikiyüzlülüğü körlük bile aşamamıştır.
Kitapta hikaye iyiyle sonlandırılır: tüm körleşme geçici körleşme, herkes tekrar görmeye başlar. Yaşamımızda da aynısı olsun; tüm kötülükler, geçici kötülükler olup bir gün geçip gitsinler…