Ajans Bakırçay
2020-01-25 10:55:41

Şadan Gökovalı Sokağı

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 25 Ocak 2020, 10:55

Mozart, toprağa verildiğinde başucunda eşi dâhil olmak üzere bir yakını da yoktu. Gömücüler, Mozart’ın keten bir torba içindeki cesedini Viyana fakirlerinin en fakirleri için hazırlanmış toplu bir mezara attılar. Herhangi bir işaret de koymadan üstünü kapattılar.

Kilisedeki törene ise beş- on kişi katılmıştı zaten.

3 bin Florin borç bırakarak terk etmişti dünyayı.

Wolfgang Amadeus Mozart’ı 5 Aralık 1791 yılında kaybetmiştik. Ölüm nedeni de bilinmiyor.

Öldüğünde 35 yaşındaydı. Ardında 626 ölümsüz eser bırakmıştı.

Olağanüstü bir piyano virtüözü olan Mozart, ayağına takılan çelmeler nedeniyle Viyana’da tutunamamıştı. Çünkü o dönem, asillerin gözünde besteciler ve müzisyenler hizmetkârlarla aynı düzeydeydi. Konser verecekleri saraylara arka kapıdan alınıyorlar, saray çalışanları ile birlikte yemek yiyorlardı.

Mozart, yeteneğine güvense de saraya yakın olan bestecilerin entrikaları nedeniyle tutunamamıştı.

****

Şurası kesin ki; yaşıyorken değeri bilinen insanların sayısı toprakta karınca gibi değil.

Değeri bilinenler bir elin parmakları gibi…

Çoğu ozan, yazar, besteci, eğitimci yıllar sonra baş tacı ediliyor. Tarih, bunun örnekleriyle dolu…

****

Bu sorunun çözümü yurttaşlık bilincinden geçiyor.

Değerbilirlik, kent kültürü ve kentlilik bilincinden geçiyor.

Vatandaşların, muhtarların, belediye başkanlarının, vekillerin duyarlılığından geçiyor.

****

İzmir’in güzelliği bu!

Alim Şerif Onaran’ı, Arkeolog Ekrem Akurgal’ı, Besteci Sadi Hoşses’i, Hüseyin Yurttaş’ı, Berin Taşan’ı, Hasan Ali Yücel’i, İsmail Hakkı Tonguç’u sokaklarında yaşatıyor.

İzmirli biliyor ki tarih böyle yazılıyor.

Bilim, sanat, eğitim, spor, edebiyat, müzik alanında isim yapmış sanatçılara değer vererek, verdiği değeri göstererek…

Şehit edebiyatıyla yatıp kalkarak değil, ülkeye değer katan isimlere önem verdiğini göstererek…

Meydanlar, caddeler, sokaklar bilimin/ sanatın olmalı.

Prag’taki, Moskova’daki, Roma’daki, Tahran’daki, Paris’teki gibi…

Vatan savunmasında şehit düşmüş olanlar da, o kentin ‘Şehitlik’lerinde yer almalı. Kiev ve benzeri diğer kentlerdeki gibi…

İzmir’in meydanlarında Ferit Oğuz Bayır, Mustafa Necati gibi eğitimciler yer almalı. Caddelerinde ve parklarında Mustafa Kemal, İnönü gibi kurucu kahramanlar, kültür merkezlerinde de Attila İlhanlar, Şükran Kurdakullar, Salah Birseller, Tarık Dursun K.lar, Samim Kocagözler yer almalı.

Börklüce Mustafa ve Homeros da unutulmamalı…

“Gerçekleri konuşmaktan korkmayınız” diyen bir liderin izinde yürüyenlerin, Karşıyaka’daki kültür merkezine neden Deniz Baykal adını verdikleri de sorgulanmalıdır bence.

Neden Ayhan Işık ya da Tanju Okan veyahut Gönül Yazar değil de Deniz Baykal?

CHP’ye ve ülkemize Deniz Baykal’ın katkısının ne olduğu düşünülmeden mi akıl edilmiştir yoksa bu ismi koyma işi… Bunun adı vefa ise, neden Aliağa’nın CHP’lileri üç dönem belediye başkanlığı/ bir dönem de milletvekilliği yapan Hakkı Ülkü için bu jesti yapmamışlardır?

Sokaklara, meydanlara isim verirken titizlik gösterilmeli.

 Prof. Dr. Alim Şerif Onaran Sokağı’na girip o sokağın sakinlerine ve muhtarına Sayın Onaran’ın kim olduğunu sorduğumda hiçbirinden yanıt alamamıştım geçen yıl. İsim verilmiş ama o isim için aydınlatıcı/ bilgilendirici bir çalışma belli ki hiç yapılmamış. Bir büst ve kitabe gerekmez miydi?

Bir de, illâ ölmesi beklenmemeli o kişinin…

Kente, kentliye ve ülkemize unutulmaz anılar ve değerler bırakmış bilim/ sanat ve edebiyat insanlarımıza yaşıyorken tattırılmalı bu mutluluk.

Ödüller almış şair- yazar Hidayet Karakuş, tıp tarihinde adı bilinen/ insan hakları- eğitim- işkence ve sağlık konusunda bir özne olan Prof. Dr. Veli Lök, İzmir için Mustafa Necati/ Ekrem Akurgal kadar kayda değerdir bana göre. Buna kimsenin de itirazı olmaz.

Ne var ki yerel yönetimlerce akıl edilememektedir bu.

İzmirli çok sayıda çocuk, Hidayet Karakuş’un kitaplarıyla büyümüştür dersem bu abartı olmaz. İzmirli çok sayıda çocuğun çarpık olan bacağı düzeldiyse, çok sayıda beli ağrıyan yetişkinin acısı dindiyse bunda Veli Lök’ün payı büyüktür.

Nerede onların adı?

****

Yıllar öncesinden bu yana mahallesinde oturan bir bilim insanının adını sokağa verdirmek adına çaba harcayan Mimar Sinan Mahallesi Muhtarı Gülay Pekcan’ın düşleri sonunda 24 Ocak 2020’de gerçek oldu.

Mitolog, turist rehberi, şair, yazar, gazeteci, akademisyen Prof. Dr. Şadan Gökovalı’nın adı, kırk yıldır yaşadığı sokakta artık ete kemiğe büründü.

Sağ olsun muhtar, sağ olsun Konak Belediyesinin değerbilir meclis üyeleri, sağ olsun Konak Belediye Başkanı…

O sokak artık 1394 sokak olarak anılmayacak.

Prof. Dr. Şadan Gökovalı Sokağı, 24 Ocak’ta değerbilir insanlarla dolup taştı.

Bakanından milletvekiline, öğretmeninden belediye başkanına, berberinden kasabına, öğrencisinden doktoruna kadar sokağın başı vefalı İzmirlilerle doldu.

Ne de çok seveni varmış Şadan Hocanın.

Sarılan, kucaklayan, öpen, gözleri yaşaran…

Kürsüye çıkıp konuşanların her birinin değindiği konu aynıydı. ‘Kadirşinaslık’

Alsancaklılar/ İzmirliler bu kez kadirşinaslıkta buluşmuşlardı.

Suat Çağlayan, Atilla Sertel, Abdül Batur, Hidayet Karakuş, Celil Durdu, Muzaffer Tunçağ, Dilek Gappi, Efdal Sevinçli, Ulvi Puğ, Oğuz Tümbaş, Haluk Işık, Salim Çetin, Abdullah Tunalı, Ahmet Büke, Hasan Efe, Erkan Sevinç, Mehmet Yunak,Nedim Atilla, Sevim Korkmaz Dinç, Osman Akbaşak, Misket Dikmen…

İletişim fakültesinde okuttuğu öğrenciler, İzmir’in gazetecileri olarak karşısındaydı.

Kış ortasında ıpılık bir ortamda…

Dostluğun, kardeşliğin bayrağı dalgalanır gibiydi.

 81’inde olmasına karşın 18’inde gibiydi ŞİİR ADAM!

Halikarnas Balıkçısının manevi oğlu, artık bundan böyle İzmirlilerin/ Alsancaklıların öz oğlu.

Bir ara elinde bardak gördüm. Yudumluyordu.

Ne çay ne sahlepti.

İçtiği, ölümsüzlük şerbetiydi. Çok kişinin içmek istediği…

Çok yaşayasın/ sağlıklı yaşayasın bu toprakların aslan delikanlısı!

Yorumlar (1)

salim cetin 5 Yıl Önce

Kalemine sağlık. Güzel bir yazı.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.