Gördüklerimizi/ duyduklarımızı ve yaşadıklarımızı elin İzlandalı’sına anlatsak mümkünü yok inandıramayız. Eminim, ya abarttığımızı ya da ülkenin en önde gelen muhalifi ya da en yalancısı olduğumuzu düşünecektir.
Ülkemizdeki de olup bitenleri Malmö’de birine anlatsak, "Buraya yerleşmek için böyle söylüyor." diye düşünecektir mutlaka… Malmö, göçmenler kenti ya…
Bizdeki olup bitenler, abartılı bir gerçeklik mi yoksa gerçekliğin kendisi mi bunu en iyi kim bilebilir?
Ülkemde yaşananları gördükçe, çevreme kulak verdikçe, haberleri izleyip gazeteleri okudukça, önce her şey abartı gibi geliyor ama hiç de öyle değil…
Maalesef!
O gerçeklere bakmaya ne dersiniz?
****
Bitlis’in Güroymak ilçesinde Ömer Subaşı adındaki bir yurttaş, 1989 yılında bir dönümlük arsasını Türkiye Diyanet Vakfı Başkanlığı’na şartlı olarak hibe ediyor. Arazi üzerinde Hacı Ömer Ağa Camisi yapılmasını istiyor fakat yapılmıyor. Üstelik Vangölü Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından trafo kuruluyor. Vakfın, bu trafonun kurulmasına izin verdiği için ayrıca 70 bin liralık istimlak bedeli aldığı da kaydediliyor.
Ömer Subaşı, mezarından çıkıp gelse Diyanet İşleri Başkanına ne derdi acaba…
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, Ayasofya’da kılınan ilk Cuma namazında verdiği hutbede "Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır. Dokunanı yakar, vakfedenin şartı vazgeçilmezdir. Çiğneyen lanete uğrar." dememiş miydi sahi?
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
Gülelim mi utanalım mı, yoksa karalar bağlayıp ağlayalım mı?
Kişisel miras üzerinden kazanç sağlayan bir diyanetimiz var. Maalesef!
****
Ağustos sonlarına doğru Moldova Gaz, Rus gazını kendilerinin 133,56 dolardan, Türkiye’nin ise 188,62 dolardan ithal ettiğini açıkladı. Türkiye, 'Ticari sır' gerekçesiyle ithalat fiyatlarını resmi olarak vermiyor. Avrupa’nın en pahalı doğalgazını satın alan ülkenin Türkiye olduğu artık herkes tarafından biliniyor. Bu gerçeği bilmeyen yok!
Bizi birileri sağmal inek olarak görüyor olmalı…
Bu gerçekliğe karşın, toplum olarak buna itiraz etmeyişimizin açıklanır bir yanı var mı sizce?
****
Öğrenince şoke oldum.
Cezaevlerinde yatan tutuklu ve hükümlülere kullandığı suyun, elektriğin ve yediği üç öğün yemeğin parası ödetiliyormuş.
Haberiniz var mıydı?
****
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu yüce önder Atatürk’ün mirası olan Atatürk Orman Çiftliği arazisine inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın "Yapımına temel sağladığı" ileri sürülen Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu kararının "Hukuka aykırı olduğuna" hükmetti. Kurul, karara karşı Cumhurbaşkanlığı’nın yaptığı "karar düzeltme" istemini de oybirliğiyle reddetti.
İşin özeti şu: Cumhurbaşkanı, hukuken kaçak olduğu tescillenmiş bir yapıda oturuyor.
Üstelik, Cumhurbaşkanının bir fakülteyi bitirdiğine dair diploması da yok.
Diploması olmayan ve kaçak yapıda oturan bir Cumhurbaşkanı, dünyanın neresinde vardır sizce?
****
Atatürk’ün adını yok etme konusunda sinsice politika izleyen iktidar, son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1926’dan 1937’ye kadar yurtiçi gezilerinde kullandığı ve İzmir/ Alsancak Garı önündeki açık alanda sergilenen 'Beyaz Vagon'u bir gece yarısı kaldırdı.
Neden gece yarısı kaldırıldığı da tilkiyi anımsattı bana nedense…
****
Mersin Üniversitesi’nde öyle skandal atamalar yapılmış ki…
Rektör Ahmet Çamsarı’nın yeğeni Sena Karakuş, Eğitim Fakültesine, Sena Karakuş’un eşi İsmail Karakuş da Türkçe Öğretimi Araştırma Merkezi’ne atanmış. Rektör yardımcısı Mehmet İsmail Yağcı’nın oğlu Can Yağcı araştırma görevlisi yapılmış. Rektör yardımcısı Erol Yaşar’ın yeğenleri Hanife Şen ve Beyza Kasap, rektör danışmanı yapılmış.
Akıl dışı atama da yapılmamış değil… Kadın Doğum Uzmanı olan Prof. Dr. Faik Gürkan Yazıcı, Denizcilik Fakültesi Dekanlığına atanmış örneğin…
"Eş-dost ve akraba atamaları bölümü"nde yüksek lisans yapmış olsa gerek Sayın Rektör ve yardımcıları…
Öğrenince utandım. Utanması gereken ben miyim?
Ek bilgi vermiş olayım. Konunun daha iyi anlaşılması için… AKP döneminde 7 vekil rektör oldu. AKP’li rektörlerin bulunduğu üniversiteler, bilim yuvası olmaktan çok AKP’lilere iş kapısı oluyor.
****
TRT’de bir dönem Din Ve Ahlâk Programları Müdürü olarak çalışan İlahiyatçı Adem Özkan, TRT Yayın Denetleme Kurulu Başkanlığı’na getirildi.
Artık sadece dini yayınları değil, tüm bant yayınlarını, müzik eserlerinin sözlerini, reklamları, senaryoları ve program metinlerini denetleyecekmiş Adem Bey. Tadından geçilmez programlar bizi bekliyor desenize…
****
Yerlici Ve Millici İktidar, Venezuela’dan beyaz peynir ve türleri, pirinç, yulaf, yer fıstığı, ayçiçeği, Hint yağı, susam, çikolata ve kakao içeren ürünler ithal etmeye karar verdi.
Cumhurbaşkanının imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan 'İthalat rejimi kararına ek karar' ile Venezuela’dan 5 bin 500 ürün için çoğunluğu sıfır gümrük vergisiyle ithalatın önü açılmış oldu.
Yerlici ve Millici Cumhurbaşkanına sormak şart oldu. "Bu ürünler Türkiye’de yetişmiyor mu da ithalatına izin veriyorsunuz?"
CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut dört sözcükle düşüncesini açıklamış: "Bu kötülüğü kabul etmiyoruz!"
21 Ağustos 2020’de telefonuma şöyle bir not düştü.
"Cumhurbaşkanı Kararı: Karar Sayısı: 2844
İstanbul İlinde Emniyet Genel Müdürlüğünün doğrudan merkeze bağlı taşra teşkilatı olarak Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü kurulmasına karar verilmiştir.
20 Ağustos 2020 / İmza RTE"
2018 Aralık’ında İstanbul Emniyet Müdürü, "Kentimizde 35 bin 334 polis, 2 bin 846 mahalle bekçisi var." diyordu. Metropol güvenliğinin rahatça sağlandığını söylüyordu.
Mayıs 2019’da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Polis sayısı 55 bine çıkacak. Bekçi sayısı 4 bin 34!" müjdesini veriyordu.
Polisin ve bekçi sayısının günden güne arttırılması, iktidarın korkusu değilse ya nedir diye sormak gerekmez mi?
100 bin kişiye düşen polis/ jandarma sayısı AB ortalaması 318 iken Türkiye’de 540.
İktidar prestij kaybettikçe polis sayısı artıyor. Bu, 'Ben seçimle gitmem!' anlamına mı geliyor acaba? Seçimde kaybedeceği belli olan iktidar, olası tepkileri mi düşünerek bu yola başvuruyor?
Fabrika açılmıyor, yeni iş sahaları yaratılmıyor, ucuzluk sağlanmıyor ama yeni bir polis ordusu daha kuruluyor.
"Erdoğan doğrudan kendisine bağlı ikinci polis teşkilatı kurdu." Sözleri/ iddiaları bence yanıt bulmalı.
İçişleri Bakanı eleştirilere şöyle yanıt veriyor: "Bu sayede değişik illerden personel toplayıp göndermenin yarattığı zaman kaybı ve maliyeti de ortadan kaldırıyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Daire Başkanlığı’na bağlı, hızlı harekete geçme kapasitesi olan mobil bir çevik kuvvetten söz ediyoruz. 1500 polis, çevik kuvvetten seçilecek. Olay bundan ibarettir."
TBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Özbek, "Hukuk dışına çıkılması muhtemeldir." derken İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, "Bu tehlikeli bir gelişme. Tamamen antidemokratik bir uygulama." şeklinde bir açıklamada bulunuyor.
****
Her yazının bir girişi olur, bir gelişmesi bir de sonucu olur ya…
Bu yazının en uygun sonucunu bulmaya çalışıyorum. Her şeyi özetleyen bir söz yani…
"Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutuyor."
Beğenmediyseniz bir başka son söz:
"Özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun kölelerdir."
Hangi başlığı beğendiniz?