25 Mayıs tarihli bir gazetenin üçüncü sayfasındaki haberlerde Adana’da iki kadının pompalıyla vurularak öldürüldüğü, İstanbul’da bir acil tıp teknisyeni bayanın annesini satırla doğradığı, İstanbul’da bir aile hekiminin saldırıya uğradığı yazılıydı.
Eski Türkiye’de üçüncü sayfalarda böylesi haberler pek görülmüyordu.
Birinci sayfalarda da çoktandır hep yolsuzluk- hırsızlık ve soygun haberleri yer alıyor.
Yıllarca zorunlu din dersi okumuş bu toplumun bu kadar savrulmasını anlamakta zorlanıyorum doğrusu…
Din dersini zorunlu yapmakla toplumu düzeltmek mümkün olmuyormuş. Bunu öğrenmiş olduk.
Gel gör ki, her şeye karşın en çok yaygarası yapılan konular da hep ahlak ve fazilet oluyor.
Üniversitelerde aile boyu çalışan yandaş profesörler, yap işlet devretçilere ram olan siyasetçiler, iktidarın hık deyicisi olan mollalar…
Sabah akşam ahlak ve fazilet nutukları atsa ne olur?
Görünen köy kılavuz ister mi?
Hemen aklıma geliveriyor o bildik söz: "En çok ahlak ve fazilet yaygarası yapanlar en büyük hırsızlardır."
Bu söz, 25 Mayıs tarihli Sözcü’nün 11. Sayfasındaydı. Rahmi Turan’ın köşesinde…
Bu konuda istatistiki bir sonuç var mı bildiğim yok ama bu söze de itirazım yok doğrusu.
İmamlar/ müftüler, özellikle bu konularda bilgiç bilgiç konuşur oldular.
Akçakoca Müftüsü onlardan biri… Cuma vaazında Selanik göçmenlerinin yüzde 90’ının Müslüman olmadığını iddia ederek, onların Müslümanlığa girmiş gözüken Yahudiler olduğunu söylemesin mi…
Bu konuda yapılmış bir araştırma mı var da böyle söyledi, bilen yok…
Çünkü son yılların trendi bu!
Müftünün asıl derdinin Selanik doğumlu Mustafa Kemal Atatürk olduğu belli! Bu da söyleniyor zaten… Zevatın işi gücü Atatürk’e saldırmak! Akşam sofrasında yiyip içerken "Ölünün arkasından konuşulmaz" diyenler de bunlar…
Ne acıdır ki bu zevata dur diyen de yok!
Victor Hugo ile Aziz Nesin’e olan özlemim bundan!
Siyasetçilerimiz ve halkımız bu konuda çok centilmen. Belki de 'değmez' diye düşünüyorlar karşılık vermeyi... Orasını bildiğim yok.
Bir kibir bir kibir demeyin gitsin…
Tek Adam: "Ben olmasam devlet çöker" diyor.
Mehmet Ağar: "Ben olmasam marinaya mafya çöker" diyor.
Süleyman Soylu da "Ben olmasam Köfteci Yusuf’a Sedat Peker çöker" diyor.
Kendilerini Süperman mı sanıyorlar Malkoçoğlu mu anlamadım gitti.
Keşke bir de evlerinden çıkarken işyerlerine kaç korumayla gittiklerini söyleseler…
Malkoçoğlu da korumayla mı geziyordu yoksa …
***
Ay’a gidiyoruz diyorlardı. Sedat Peker’in videolarıyla kimin nereye gidiyor olduğunu bahaneyle öğrenmiş olduk. Meğerse başbakanlık yapmış olan Binali Bey’in oğlu ta Venezuela’ya babasının hayrına olsa gerek test kiti ve maske götürmüş.
Nedense bu test kiti ve maske götürme işini Sedat Peker’in konuşmalarından sonra öğreniyoruz.
Soğan patates dağıtırken poz veren abileri gibi neden o günlerde poz poz fotoğraflarını servis etmemiş ki…
Venezuela’dan Türkiye’ye uzanan kokain yolculuğu, gemi taşımacılığı yapan oğul Yıldırım, Karakas Limanı’nda depo kiralayan oğul Yıldırım, 2 Aralık 2020’de Türk heyetiyle Venezuela’daki Maarif Okulunu ziyaret eden oğul Yıldırım…
İstanbul seçimi sonrası "Sesimi duyurmak için çaldılar dedim" diye konuşan Binali Yıldırım’ın "Oğlum Venezuela’ya maske dağıtmaya gitti" demesi güldürüyor insanı.
Senin oğlun sağlık bakanlığı personeli mi dışişleri elemanı mı?
Sedat Peker konuşunca mı aklınıza geliyor oğlunuzun yardımseverliği/ uluslararası dayanışmacı ruhu?
Çok sayıda gemisi ve şirketleri olan oğul Yıldırım’ın hiç mi işi yok da binlerce kilometre ötede maske dağıtır?
Binali Yıldırım, özellikleri olan bir siyasetçi… Üniversite sınav sorularının çalındığı ortaya çıktığında "Hile hurda işi yeni değil. Bizim zamanımızda da vardı." demişti yıllar önce.
Oğlu 22 yaşındayken 445 bin Euro’ya gemi aldığında "Ne var bunda, 445 bin Euro büyük bir para sayılmaz" demişti.
Aynı oğlu Singapur’daki bir kumarhanede rulet oynarken fotoğrafıyla gazetenin birinde konu olmuştu. Baba Yıldırım da "Hiç umuruma gelmez. Şerbetliyim. Ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın!"
Örnekler böyle olunca ahlak ve fazilet konusunda bize söz düşmüyor. Ayrıntılı Binali Bey incelemesi için herkes Yılmaz Özdil’e müracaat edebilir. Binali Beyle ilgili çok zengin bir arşivi var çünkü.
Çıkıp birileri de sormuyor baba Binali’ye:
"Oğlun madem ki bu kadar yardımsever, neden Bangladeş’ e/ Pakistan’a/ Myanmar gibi yoksulların çok olduğu ülkeye neden sağlık malzemesi götürmez ki…"
Önceki Maliye Bakanı olan damat, at izinin it izine karıştığını söylemişti.
İçişleri Bakanının, Sedat Peker’den 10 bin dolar alan siyasetçinin olduğunu söylemesi, Uğur Mumcu’nun kim tarafından katlettirildiğinin ima edilmesi, bugün yaşananların 3 Kasım 1996’da yaşanan Susurluk’tan çok daha beter / vahim olduğunu gösteriyor.
Muhafazakar iktidarın inandırıcılığı çok aşındı. Bunu görmemek için ağır derecede miyop olmak gerek.
Sağır ve miyop olmayanların haykırması gerek:
"Seçim istiyoruz!"
A.ş.ş 4 Yıl Önce
Eline sağlık