Ajans Bakırçay
2020-10-12 09:31:01

Engin Önen’in Alaçatı’sı…

Salim Çetin

12 Ekim 2020, 09:31

Son yıllarda özellikle Ege’deki sevimli kasabaların başına gelen hikâyeyi Engin Önen Alaçatı’yı anlatarak ortaya koyuyor.

Doğrusu çoğumuz hikâyeyi ucundan kıyısından biliyoruz, Ege’nin sevimli kıyı kasabalarını gezdiğimizde; Şirince’yi, Çeşme’yi, Foça’yı ve yakın zamanda aynı kervana katılacak olan Urla’yı, Kuşadası’nı, Didim’i… ne demek istediğimiz anlaşılır.

Bu kendi halindeki yerleşimlerin bir anda orta sınıftan insanların, ya da metropolden kaçanların kendilerine yeni bir hayat kurma serüvenlerine öznesi durumuna geldiğini, bunun da önümüze şehircilik disiplini açısından irdelenmesi gereken oldukça karmaşık bir sosyolojik sorunu koyduğu ortada. İşte Önen, karmaşayı ALAÇATI-Farklı Tarihler, Farklı Ahaliler ve Farklı Hayatlar (1) kitabında harika çözümlemelerle ortaya koymuş ki benzer süreçler yaşanmasın diye…

BİR MUHACİR KASABASI…

Alaçatı 2000’li yıllara kadar Önen’in deyimiyle “(…)sakin bir muhacir kasabasıdır.”

Daha sonraki yıllarda ülkemizdeki pek çok şehrin ve yerleşim yerinin başına gelen Alaçatı’ nın da başına gelir. Çoğu savaşlardan ve bölgenin ekonomik gereklerinden kaynaklanan göçler ilçenin kaderini belirler.

Şimdi gelin bu ilçenin ilk kuruluş öyküsüne gidelim.

Burada Engin Önen’in hakkını teslim edelim; eski Osmanlı Evkaf ve Tahriri Defterlerine kadar giden onlarca kaynak taranmış, yöreyle ilgili söylenceler, burada yaşamış insanların anıları, araştırmalar özenle dikkate alınmış.

1259 kayıtlarındaki evkaf ve tahriri defterlerinde Alaçatı’daki yerleşimin 13- 14 yüzyıla kadar gittiğini söylüyor. Bir Türkmen aşiretinin köyün kurulmasında etkin olduğu, aşiret beyinin bindiği atın renginin alaca olmasından dolayı buraya ‘Alacaat’ dendiği belirtiliyor ve dolayısıyla ilk kuruluşunda buranın bir Türkmen Köyü olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

Sonra…

17 yüzyıldan itibaren (1770-1780) Ege’deki adalardan özellikle Mora, Girit ve Epirli adalarından çalıştırılmak üzere çok sayıda Rum Çeşme’ye, Urla’ya ve Alaçatı’ya geliyor.

Bu nedenle bir başka kaynak Alaçatı’yı bu yıllarda gelen Rumların kurduğu yönündedir.

1881 Aydın Salnamesi verilerinde Alaçatı’nın nüfusu 9690 kişiyi olarak gösterilir.

Bunun 78’ i İslam, 4055’ i Hristiyan’dır.

Bu yıllarda Alacaat’ın adı Alasata’dır.

Birlikte yaşamanın zorlukları ortaya çıkınca Alaçatı’ da bulunan az sayıda Türk aile ya Çeşme’ye ya da başka köylere iskân etmek zorunda kalmıştır.

Aradaki 1913-14 Balkan Savaşı esnasında Anadolu’dan Balkanlara, Balkanlardan Anadolu’ya olan göçü saymazsak asıl büyük alt üst oluş 1922'de yaşanmıştır.

İzmir’in kurtuluşu olan bu tarihle birlikte nerdeyse Alasata’da bulunan Rum nüfus Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmıştır.

Hoş, bu göç sadece Alaçatı’da yaşanmamış; Ege’nin hatta Anadolu’nun birçok yerleşim yeri de içine almıştır.

Yeni kurulan genç Cumhuriyetin uluslaşma çabası, etnik ve dini açıdan homojen bir nüfus yaratma arzusu da sonraki göçleri tetiklemiştir deyip, göçün Alaçatı’da ki seyrine devam edelim.

Alaçatı için göç daha bitmemiştir; 1923-25 Mübadele Anlaşması uyarınca Yunanistan’ın özellikle Selanik bölgesinden çok sayıda muhacir gelir, bunlar; Kareferye, Karacaova, Kınalı ve Kavala bölgelerindendir. Gelenlerle birlikte Alaçatı; Boşnakça, Arnavutça, Rumca, Bulgarca ve Türkçe dillerinin konuşulduğu çok dilli bir kasaba haline dönüşür.

Dolayısıyla Engin Önen savaşlar ve diğer nedenlerle oluşan göçlerin bu ilçenin şekillenmesinde hep birinci derecede rol oynadığının altını çiziyor.

Bir başka göç ise 2000'li yıllardan sonraki göçtür.

ASIL BAM TELİ BURADA…

Kitap Alaçatı’nın tanınmasına doğru yavaş yavaş giden süreçlerle ilgili çok sayıda saptamayı, araştırmayı ve hikâyeyi içeriyor. Bunları kısaca şöyle özetlemek mümkün:

2000’li yıllara kadar Alaçatı nüfusu 3-4 bindir.

1990’larda turizm sektörü ile birlikte inşaat sektöründe canlanma başlıyor buna bağlı olarak daha çok Güneydoğu’dan gelenlerin sayısı çoğalıyor.

Nüfus 9-10 binlere çıkıyor.

Bir başka etken de rüzgâr sörfü için en uygun yer olarak Alaçatı’nın keşfedilmesidir.

Bu ‘keşif’ten sonra üst gelir grubu ve daha çok İstanbullu Alaçatı’yı tercih ediyor.

Yerel yönetimlerin çabalarını da unutmamak gerekiyor.

Shp’ den belediye başkanı olan Remzi Özen’inin 1989-2003 yılları arasında 50-60 eski konutu restore ettirmesi, kültür sanat konularındaki çabaları, bir Fransa seyahatinde bugünkü Port Alaçatı’nın projesinin benzeri olan Port Grimaud’u görüp, bunu Alaçatı’ ya getirme girişimleri bunlardan bazıları…

Daha sonra Zeynep Öziş ve Leyla Figen gibi iş kadınlarının becerilerini ortaya koyup burada seçkin bir kesime hitap eden işletmeler açmış olmaları gibi daha bir dizi olayı sıralamak mümkün…

Sayılan bu girişim ve çabaların Alaçatı’nın yeni dönemdeki dönüşümleri tetikleyen etmenlerden olduğu söylenebilir.

Ancak Engin Önen, aynı zamanda bir sosyolog olmasından dolayı değişimin arka planına başka dinamikleri de dahil ediyor.

Nedir bunlar?

SOYLULAŞTIRMA VE YENİ HAYAT…

Şehir yazınını takip edenler 1964 yılından itibaren sosyolog Ruth Glass tarafından dillendirilen ‘Soylulaştırma’ kavramını bilirler.

Dar gelirli insanların konutlarının satın alınıp yeniden yapılarak hem konutların hem de o bölgenin daha güzel bir hale getirilmesi işlemidir bu kavram kısaca.

Önen, Alaçatı’nın dönüşüme uğrayıp bir anda popüler olmasına yukarıda anlatılan etmenlere ilave bu kavramın payını da ekliyor.

Çünkü 90’larda 2000’li yıllarda çok sayıda Alaçatılı yurttaş mülkünü satarak tam da bu kavramda denildiği gibi soylulaştırma sürecine adeta gönüllü katkıda bulundu.

Soylulaştırma kavramına ilave bir de insanların mekandan öte ruh dünyalarını yansıtan “Orta Sınıfların Yeni bir Yaşam Arama Serüveni” diyebileceğimiz bir başka gerçek daha var.

O da Alaçatı’ da hatta Ege’nin başka beldelerinde sıkça dillendiriliyor.

Kısaca metropollerden kaçıp, sakin bir yerde yeni bir yaşam kurma girişimidir.

İşte bu yeni hayat arayışı da en iyi şimdilik Ege’nin küçük kasabalarında hayat buluyor.

Alaçatı, Çeşme, Kuşadası, Seferihisar, Foça vs…

Peki, bu kavramlar nasıl hayat buluyor?

Kitapta anlatılanlardan, bir araştırmacı bu sahil kasabalarında popüler olma yolunun adeta tarifini bize veriyor:

Popüler olması istenen kasabada önce kafeler, galeriler, sanat mekanları, restoranlar ve popüler el sanatları ürünleri ile ilgili sergiler açılıyor.

O yer bir anda ilgi odağı haline getiriliyor.

Sonra sanatçıların oraya gelmesi sağlanıyor.

İkinci aşama olarak mekânsal dönüşüm geliyor, eskimiş konutlar ucuza alınıp, restore edildikten sonra yeniden kullanıma sokuluyor. Bir anda fiyatlar adeta uçuşa geçiyor.

Kısaca kavramın içeriğini oluşturan süreçler böyle çalışıyor.

Peki bu süreç Alaçatı’da işledi mi?

Evet.

Eski sakinlerden evler, arsalar alınıp yeniden yapıldı.

Bir anda kasaba tanınan, seçkin bir kesimin yaşam alanına dönüştü.

Daha önce içinde Alaçatılıların da olduğu İyi niyetle yapılan projeler bir müddet sonra yapanların da tanıyamadığı bir noktaya evrildi.

Tıpkı Remzi Özen’nin Fransa örneğinden esinlendiği Port Alaçatı’ da olduğu gibi.

Nitekim projenin fikir babası Remzi Özen, kitapta yer alan bir söyleşide “Biz böyle düşünmemiştik. Proje Alaçatılılarla bağını kopardı.” diyebiliyor.

Ya mekanlarını satanlar?

Onlar da aynı dertten muzdarip; kendi sattığı evin restore edilip otele dönüşümünden sonra o işyerine bekçilik etmek çoğunun ağrına gidiyor.

Eh hayatın adaleti bu kadar olsa gerek…

Aslında her şey güzel işlese; yeni bir yaşam kurma umuduyla gelenler mutlu, ucuza ev ve arsa alanlar memnuna, evlerini ve arazilerini satanlar sonraki süreçte şikayetçi olmayıp bundan sevinç duysa denecek bir şey kalmaz.

Ama kitaptan anladığımız Alaçatılı ve orta sınıf yeni yaşam umudu olanlar genel olarak memnun görünmüyor.

İlk gelip öncülük edenlere bakarsanız bir başka keşfedilecek yörelerin peşindeler gibi.

Çünkü kalabalık, gürültü, gereksiz büyüme, iş yapamama, kar hırsı başını almış gitmiş…

Galiba hepimiz küçük, şirin, doğayla barışık, hırslardan, gereksiz rekabetten arınmış bir yaşam, barış içinde komşular istiyoruz.

Alaçatı yeniden bunlara kavuşabilir mi?

Biraz zor gibi…

Bunu Engin Önen hocaya sormak lazım.

Eh Hoca bize buraya en azından nasıl gelindiğini Alaçatı özelinde anlatmış.

Gerisi bize kalıyor…

Son cümle; iyi bir kitap ve bir şehir monografisi okumak istiyorsanız kitabı bulun ve okuyun derim.

(1) Engin Önen, Alaçatı:Farklı Tarihler-Farklı Ahaliler ve Farklı Hayatlar-,Vesida Kitap, 2020, İzmir

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.