Size şimdi, Vedat Günyol’un, “Bu Cennet Bu Cehennem”[1] adlı kitabında yazdıklarından hareketle fantastik bir öykü anlatacağım, okuyunca “Bunu biz her gün yaşıyoruz!” diyeceğiniz cinsten.
Hikâye şu: 1964 yılında Vedat Günyol ile Sabahattin Eyüboğlu birlikte Fransız devrimcisi Babeuf’un yazılarından oluşan “Devrim Yazıları” adıyla bir kitabın çevirisine imza atarlar.
Kitap raflarda sıradan bir seyir izlerken 1964'ün sonlarına doğru aniden bir olağan üstü durum olur, Ordu içinde darbe girişiminde bulunan Talat Aydemir’in idam edilmeden hemen önce hücresinde bu kitabı okuduğu, notlar aldığı ortaya çıkar.
O günlerin gerici gazeteleri artık malzemeyi(!) bulmuştur.
Günlerce süren karalamalar başlar, solun, çeviriyi gerçekleştirenlerin deyim yerindeyse vatan hainliğinden, kominist olmalarına dek söylenmedik şey bırakılmaz.
Oysa kitaptaki yazılar 1770’li yılların Fransa’sında Babeuf’un ütopik sosyalist görüşlerini dile getiren metinlerin toplamıdır.
En sonunda o günkü basının kışkırtması başarıya ulaşır ve savcılık önce kitabın toplatılmasına karar verir.
Tam da Sabahattin Eyüpoğlu o sıralarda Mavi Tur’dadır.
Mavi Tur, Cevat Şakir’in Ege Koylarını gezdirdiği turun adıdır ama bu tur turistik bir gezi olduğu kadar arka planda bir düşünceyi de dile getiren etkinliktir de.
Azra Erhat ve Vedat Günyol, Sabahattin Eyüboğlu, Cevat Şakir Kabaağaçlı gibi entelektüel ve yazarların içinde olduğu "Mavi Hümanizma" hareketi Mavi Tur’la ete kemiğe bürünüyor çünkü.
Bu grup, düşünce dünyamızın kökenini Batı’da gören anlayışa karşı, Anadolu’nun da
Batı dünyasını etkileyen dünya görüşlerinin oluşumunda pay sahibi olduğu fikrini savunur. Bunu da Antik Yunan’daki düşünceye can veren Aristo, Sokrat, Pisagor, Tales, Epikür, Eflatun, Demokritos gibi filozofların bir kısmının, bu gün bizim ülkemizin batı kısmında, yani Ege kıyıları dediğimiz coğrafyada doğdukları gerçeğine yaslar.
Mavi Tur’un yapıldığı yerlerde.
Gelin görün ki 1960’ların sağcı basını bu aydınları kökü dışarda, vatanı satan kişiler olarak gösterir..
Bu kadar Anadolu’cu olanları bile..
Tıpkı, günümüzdeki gibi…
Tarihin cilvesi bu olsa gerek…
Milli ve yerli olmayı artık bu kesim nasıl anlıyorsa…
Ha, bu arada, Babeuf çevirisinin düşünce dünyamıza soluk aldırdığını yazan Çetin Altan, Aziz Nesin gibi ustaları da unutmayalım.
Bu kez bu iki yazar hakkında da dava açılır, kominizim propagandası yapıldı diye.
Biliyorsunuz o tarihlerde demokrasimizin güzelliği(!) böyle bir şeydi.
Şimdi en azından kitap toplanmıyor ama bazen yazılmamış kitap hakkında dava açılabiliyor.
Kitap toplama kararı çıkınca Türk Edebiyatçılar Birliği adına Melih Cevdet bir bildiri hazırlayarak bu kararı kınıyor ve ertesi gün Taksim Anıtı’na bir çelenk konulacağını duyuruyor.
Üyelerle çelenk konuluyor, ertesi gün buna katılan hazirun kendini Emniyet’te buluyor.
Kim bunlar?
Yaşar Kemal, Demir Özlü, Şükran Kurdakul, Melih Cevdet, Orhan Arsal, Edip Cansever, Arif Damar, Hüsamettin Bozok, Mehmet Fuat.
Toplatılma yetmemiş olmalı ki sonunda kitap hakkında dava açılıyor, bilirkişiler tayin ediliyor 2 yıl süren bir adliye mahkeme kısmı başlıyor. Ben size şimdi o anlı şanlı muhafazakâr profların, yazarlarn kitapla ilgili mahkemeye verdikleri raporları yazsam…
Bunların içinde Sabahattin Eyüpoğlu’nu en çok yaralayan Burhan Felek olmuş, çünkü bu ünlü köşe yazarı Babeuf’un savunduğu görüşlerin bir çeşit kominist görüşler olduğunu yazıp, adeta savcıya pas atmış.
Eyüpoğlu’da Burhan Felek’e cevaben, çevirdiği birçok kitabı mesela; Eflatun’nun Devlet, More’un Ütopia’sının da ana tema olarak Babeuf’un yazdıklarında olduğu gibi yoksulluğu kaldırmaya dönük fikirleri işlediğini belirtir. Böyle olunca bunlarda da mı Kominist görüşler arayacağız diye serzenişte bulunur.
Her neyse bugünü de içine alan uzun bir karanlık yolculuğu andırıyor geçmişimiz de geleceğimiz de..
İçinden umut kırıntıları bulmaya çalışıyoruz ama hiç de kolay değil gibi.
****
Tekrar kitabın başına gittim, Vedat Günyol’un bir anısına..
Vedat Günyol ile Minâ Urgan, Taksim’de bir tiyatro gösterisi sonrası Kadiköy’e gidecektir.
Saat 12’ye gelmektedir.
Minâ Urgan, Vedat Günyol’a:
“…bir teklifim var Kadıköy dolmuşuna binelim. Hem asma köprüyü görür hem de bir an önce evlerimize varırız. Paralar benden.”
Ve gerçekten bir dolmuşa binilir türlü hengâme sonunda Kadıköy’e varılır.
Vedat Günyol Fransa’da bulunmuş sonra Üniversitede, liselerde dersler vermiş, Yeni Ufuklar Dergisi’ ni çıkarmış onlarca kitabı Türkçe’ye çevirmiş bir entelektüel ve aydın, Mina Urgan, Sabahattin Eyüpoğlu gene öyle
Onurlarıyla yaşayan bu insanlar halkın içindeler, öyle plazalarda oturup milyarlar kazanmıyorlar.
Kendilerini karşılayan ne arabalar var, ne de saltanat..
Ülkelerini seven bu insanlara reva görülen ise yazdıkları kitapları toplatmak, sıkıyönetim mahkemelerinde süründürmek vs.
Ve Eyüpoğlu’nu solcu diye üniversiteden ayırdılar, Vedat Günyol’u 1971, 12 Mart darbesinde gizli örgüt kurdu diye Azra Erhat, Yaşar Kemal’in karısı Tilda Kemal ve Mina Urgan’la sıkıyönetim mahkemelerinde yargıladılar.
Ne ki, bu insanlar emeğiyle geçinen onurlu aydındılar ve dolmuş parası bulamadılar ama kimseye de eyvallah etmediler.
Karşılaştırmalar size kalmış!..
Bir de son söz:
Vedat Günyol, Babeuf’dan çevirip "Devrim Yazıları" adıyla yayınlanan kitabın yargılanması hikâyesini Eyüpoğlu’yla birlikte kitaba dönüştürme projesini Eyüpoğlu ile planladıklarını ne yazık ki Eyüpoğlu’nun 1973'de erken ölümü ile bu çalışmanın gerçekleşemediğini belirtiyor. 1975’de.
Sonra kitabın toplatılması ve sonrasında başına gelenleri Bu Cennet Bu Cehennem’de kısmen anlatıyor.
İşte ben de bu öykünün bir bölümünü size anlatmış oldum.
Selam olsun; Vedat Günyol, Minâ Urgan, Sabahattin Eyüpoğlu ve diğer aydınlara…
[1] Vedat Günyol, Bu Cennet Bu Cehennem, Can Yayaınları,1975, İstanbul