Kent konseyi denilince benim aklıma katılım konusu geliyor. Doğrusu yıllardır belediyede çalışan ve bir dönem kent konseyinde bulunmuş biri olarak hem katılımı önemserim, hem de kent konseylerinin önemine inanırım.
Çünkü katılımın sağlıklı bir belediyecilikte -hatta daha ileri gideyim- sol belediyecilikte ayırt edici bir özelliktir.
****
Akademisyen Sema Erder’in “…yereldeki enformel ya da kuralsız yaşama olanaklarını maharetle kullanarak yükselen İslamcı siyasal akımın” katılımcılığı yok saydığı, böyle bir derdinin olmadığını bu yüzden “…yıllardır sözü dinlenmediği için yorgun ve haklı olarak öfkeli olan kentsoylu orta sınıfların ya da sivil toplum aktörlerinin(…)” seslerini duyacak birileri lazım dediği noktadayız.
İşte bu birileri demokratik katılımı savunan yeni bir yerel yönetim anlayışı olmalıdır.
Eğer bu ilkeye inanmıyorsanız hizmet üretirsiniz belki ama şehirde yaşayan vatandaş olan bitenden haberdar olmadığı, beş yılda bir oy verip kararlara katılmadığı için ürettiğiniz hizmetle o vatandaşın gönlünü alabilir misiniz, doğrusu emin değilim.
Üstelik katılım yerelde birçok güzelliğe kapı araladığı gibi demokrasiye de yeni yorumlar getiriyor.
Biliyorsunuz dünyada ve ülkemizdeki otoriter eğilimler bırakın katılımı bunun sözünü etmeyi bile abesle iştigal sayıyor, onlara göre tek adam her şeyi bilir! Bizim oy verip gerisine karışmamız onların en çok istediği şeydir.
Bu anlayışta siyasi faaliyet beş yılda bir oy verme etkinliğine hapsedilmiştir.
Uzmanlar buna temsili demokrasi diyor.
Öbür yanda ise katılımcı demokrasi anlayışı var.
Yurttaşın kendini pasif bir özne olarak görmek yerine aktif, kararlarda bilgi ve söz sahibi olduğu, siyasetin beş yılda bir oy vermeden ibaret olmadığı bir anlayış.
****
Tekrar yereldeki katılım konusuna gelecek olursak, aslında bu sürecin işaretlerini bizim yerel yönetim geçmişimizde görmek olası.
Terzi Fikri, Ahmet İsvan, Aydın Erten, Murat Karayalçın kısmen bu konuda çalışmalar yapan başkanlardan.
Gene Ege’ de Urla, Aliağa, Dikli gibi ilçelerimizde 90’ ların ortalarında oluşturulan gönüllü “Kent Senatoları” katılımın işaretleri gibi görülebilir.
Sonra Birleşmiş Milletler Örgütü’ nün dünyanın değişik kentlerinde yaptığı toplantılar ve aldığı kararlar, 1996’ da İstanbul’ da Habitat toplantısı, sonra devreye sokulan Yerel Gündem çalışmaları ve sonunda 2007 yılında kent konseyleri. Hepsi derece derece katılım konusunda ön alan çalışmalardır.
Kent konseyleri birçok eksiğine karşın iyi niyetle ele alınırsa başarılı olma ihtimali olan bir yapılanma bence. Kentteki farklı kesimleri bir araya getirme kolaylığı sağlayarak kararlara katma yanı olan bir mekanizma.
Ancak kent konseyleri, iki örnek, Bursa Nilüfer ve Eskişehir hariç çok da parıltılı bir etki bırakmışa benzemiyor.
Bu iki örneğin belirgin özelliği, diğer çalışma meclislerinin yanında tabana daha çok yayılan, halkı katılım dediğimiz ögenin içine daha çok çeken, mahalle meclislerini kurmuş olmaları ve buradan gelen kararları başkanların uygulamaya sokmasıdır, sanıyorum.
Peki her konuda İzmir iddiasını öne koyar, yaratıcılığını sergiler de bu konuda neden başarılı olamadığını sorgulamaz?
Sevgili Adnan Akyarlı ve Murat Bakan’ın geçmişteki gayretleri ile oluşturulmuş Ege Kent Konseyleri ile Türkiye Kent Konseyleri Platformu gibi çok fazla kendi içine dönük çalışmaları saymaz isek Ege Bölgemizdeki kent konseylerinin hiç birinde Nilüfer örneği ne yazık ki yok.
Mesela benim bildiğim hiçbir kent konseyi mahalle meclisini kurmuş değil.
Peki neden?
Bunda iki neden olabilir mi? Biri kent konseylerinin içinde olan arkadaşların konuyu önemsemediği, diğeri belediye başkanlarının tutumu.
Benim görebildiğim iki unsur da etkili ama hemen altını çizmeliyim genel kurulda Konak Belediye Başkanı Abdul Batur’ u dinlediğimde son derece olumlu mesajlar verdiğini söylemek olası.
Katılımı önemsediği, kent konseyinin belediyenin mutfağı olduğu, burada farklı projelerin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizen bir konuşma yaptı Başkan.
Konak Kent Konseyi çalışmaları da doğrusu buna işaret ediyordu.
Ediyordu ama bu çalışmaların içinde de ne yazık ki mahalle meclisi yoktu.
Eğer genel kurulda konuşmalar olabilseydi eminim ki bu konu dile getirilebilirdi.
Yeri gelmişken söyleyelim, bu genel kurullarda nedense konuyu irdeleyen, yeni açılımlar öneren konuşmalara imkan tanınmıyor.
Protokol konuşmaları yeterli görülüyor.
Adnan Akyarlı Hoca divan başkanlığı ayrıcalığını kullanıp Mahalle meclisleri konusunda konuşup, bu meselenin bu dönem çözülmesi gerektiğininin altını çizmese, konunun kimsenin umurunda bile olmayacağını söyleyebilirim. Üstelik Eskişehir’in de Nilüfer’in de mahalle meclisleri ile başarıyı yakaladığı gerçeği apaçık ortada iken.
***
İzmir’ de daha kat edilmesi gereken yolda bazı belediye başkanlarının da payı yok mu?
Kuşkusuz var.
Katılım konusunu kendi kararlarının onaylandığı bir mecra gibi gören, alınmış kararları bir kez de halka onaylattıran, ne karar çıkarsa çıksın sonuçta uygulama merci kendisini gören, ‘ ‘siz konuşun sonuçta benim dediğim olur’ diyen, katılımı rıza üretme mekanizması olarak dayatan Başkanların hiç mi suçu yok?
Oysa bunun yerine bize; müzakere eden, katılımın bütün taraflarını süreçlere katan ve haberdar eden, çıkan eğilim ve kararları katılanlarla birlikte uygulayan başkanlar lazım, dersem bilmiyorum çok şey mi istemiş olurum…
Evet bir genel kurulun bende bıraktığı izlenimler bunlardı…
Asım çetin 5 Yıl Önce
Yazdıklarınıza tamamen katılıyorum bu sorunları birlikte çözüm bulacak başkanlar istiyoruz