Geçen hafta bir toplantıda İlhan Tekeli hoca, İzmirlilerin büyük kısmının deniz ve körfezle iç içe yaşadığından söz etti.
Bu durumun İzmirlinin hayata pozitif yandan bakmasına neden olduğu, ayrıca İzmir Körfezinin şehri bir baştan bir başa kuşatmış olmasının da İzmir insanının hayatının büyük kısmını evden ziyade sokakta geçirmesine neden olduğu gibi bir tespiti katılanlarla paylaştı.
(Başka özellikler de var ama şimdi konumuz bu değil)
Bilmem katılır mısınız?
Aslında ne güzel!
Zaten İzmirliyi de bu güzel özellikler farklı kılıyor.
Şimdi gelelim bu iyi özelliklerin başka yanlarına.
Dikkat ettiyseniz bu güzellikler çoğunlukla denizden ve yaşanılan ılıman iklimden kaynaklı.
Bir tanesinde bile bizlerin katkısı yok gibi.
Tamam, öyle olsun, ama hiç olmazsa bu özelliklere denk düşecek kültürel mekanlar oluşturulamaz mı?
****
Mesela çok güzel kütüphaneler, ki içinde okuma salonları, kafeler, sinemalar olan kütüphaneler…
Müzeler; şehre değer katan, toplumsal belleğimize katkı sunan müzeler..
Edebiyat, şiir ve diğer güzel sanatlar alanında atölyeler…
Sivil toplum örgütlerinin etkinliklerini sergileyecekleri alanlar, mekanlar..
Şehir tiyatrosunun kurulması, ilçe belediyelerdeki amatör toplulukların ufak desteklerle daha canlı kılınması..
Film ve dizi çekimlerinin İzmir’ de gerçekleştirilmesi konusunda destekler…
Yazar evleri çalışmalarının etkinleştirilmesi..
İzmir’ de çalışmalarını sürdüren müzik gruplarına, tiyatro topluluklarına destek..
Gençlerin içinde olacağı, kafesiyle, kitaplığıyla, internetiyle donatılmış gençlik merkezleri…
Kadıköy Belediyesi’ nin İdea adıyla uygulamaya koyduğu mekan bu konuda iyi bir örnek sayılabilir.
Çocuk evleri, şimdi İzmir Büyükşehir Belediyesi’ nin devreye soktuğu “Masal Evleri” nin çoğaltılması.
Elimizde Kültürpark gibi bir alan var ama bu alan ne yazık ki boş olarak durmakta. Buranın kafelerle, müzik alanında çalışma yürüten gruplarla, halk oyunları çalışması yapanlarla cıvıl cıvıl hale getirilmesi gibi bir dizi kültürel çalışmanın belediyeleri nerdeyse bekliyor!
Benim ilk anda aklıma gelenler bunlar, bu listeyi daha da çoğaltmak mümkün.
****
Epeydir yerel yönetimleri ilgilendiren konuların dışındayım.
Ama 21 Kasım günü 9 Eylül Gazetesi’ ndeki köşesinde Vecdi Sayar’ın “Yıldızlar’lardan başkanlara…” yazısını görünce dayanamadım.
Sayar, epeydir feryat ediyor, nitelikli kültür sanat yapılmasının gereğini hepimize hatırlatıyor
Belediyelerin popüler konserlerle vakit kaybetmesini, kalıcı, nitelikli işlere imza atmamasını haklı olarak eleştiriyor.
Bu gidişatın “Siyasi olarak iktidar olduk, ama eğitim, kültür ve sanatta iktidar olamadık” cümlesini edenlerin ekmeğine yağ süreceği, dindar ve kindar kuşak yetiştirmenin önünü açacağının altını çiziyor.
Hoş, bu konuda Sayar’ ın haksız olmadığını, bu öngörünün hayata geçmesinin hiç de uzak olmadığını bilmemiz gerekir.
Zira bu cümleyi kuranların kendi dünya görüşlerine yakın sanat ve kültürü oluşturmak için ayırdıkları devasa kaynakları peyder pey öğrendikçe kanımız donuyor.
Öyle ya, onlarca vakfa, düşünce kuruluşuna, yayın faaliyetlerine, sinema ve tiyatroya, edebiyat ve şiir alanındaki yayınlara, kendi gazete ve tv'lerine destek ne diye veriliyor?
Sözü edilen 'iyi' nesil yetişsin diye, değil mi?
Bu doğal bir süreçtir, bir müddet sonra yetiştiğini görürsek şaşmayalım!
O halde yapılacak iş Vecdi sayarın’ da dediği gibi kültür- sanat konusunda nitelikli işleri hayata geçirmektir.
Bu yapılmaz da kültür sanat konularında geçmişten gelen birikim bir miras yedi gibi tüketilmeye devam edilirse, bir müddet sonra bu birikimin biteceği ve bizlerin elimize ovuşturacağımızı bilmemeiz gerekiyor…
İşte burada, yerel iktidara iş düşüyor.
Kültür sanatı bir kenar süsü gibi algılayanlara, var olan kültür mekanlarını nitelikli işler yerine rutin, yaratıcı olmayan işlere boğanlara iş düşüyor. Vecdi Sayar dostumuz da haklı olarak buna feryat ediyor.
****
Tekrar İlhan Tekeli Hocaya dönecek olursak, Hoca, İzmirlinin özelliklerini sıralıyor. Bizler bu özellikleri
herhalde birer folklorik öge olarak görmüyorsak ki öyle okumamız gerekir, buradan bir yol haritası çıkarmamız gerekir.
Dolayısıyla, bu coğrafyanın bahşettiği deniz olgusundan kaynaklanan özelliklerin içini doğru kotarılmış kültür - sanatla desteklememiz gerekiyor. Bu olmadığı takdirde korkarım bir müddet sonra boş bir böbürlenmenin ayak sesleri gelmeye başlayabilir…
Dileyelim böyle olmasın!...