Yeni yılı şehirlerde karşılama telaşı bugünlerde başladı.
Bir sabah kalktığınızda belediyelerin harıl harıl çalıştığını şehrin parklarını, ana caddelerini rengarenk ışıklarla donattığını görebilirsiniz.
Bir anda her gün içinden geçtiğiniz caddenin başka bir renk cümbüşü içinde olduğunu, bindiğiniz tramvayla hız yarışı yapan ışık huzmelerinin yol kenarındaki ağaç yaprakları içinden geçerek gök kuşağına dönüştüğünü, körfezin maviliğiyle yarışıp sularda yıkanan kırmızı rengin martıların kanatlarında başka türlü göründüğünü şaşarak izlersiniz.
Hani Orhan Veli’nin “İşim gücüm budur benim/Gökyüzünü boyarım her sabah/ Hepiniz uykudayken/ Uyanır bakarsınız ki mavi.” demesi gibi…
Işıklarla şehir başka bir güzelliğe kendini hazırlamıştır, taze bir gelin misali…
****
Aslında Ajans Bakırçay için haftalık bir yazı için bilgisayarın başına geçtiğimde içimden geçen yeni yılın ruhuna uygun, herkese iyimserlik ve umut aşılayan bir yazı yazmaktı.
Şehrin ışıkları da doğrusu hiç fena bir konu değildi.
Işık sonuçta ferahlık ve aydınlık değil miydi?
Nitekim ışıklandırılmış bir şehrin içimizi ne kadar ferahlattığını yazarak yazıya böyle giriş de yaptım.
Sonra döndüm kendi kendime sordum, peki bu iyimser hava şehirlerde var mı, insanlar mutlu mu?
Gördüğüm yok gibi.
İşsizlik, pahalılık, gereksiz bir sürü tartışma…
İnsanlarda yaşadığı an’dan ve hayattan haz alacak bir takat bırakmıyor.
İnsanlar geleceklerinden emin değil, çoğu insan işsizliğin kıskacında kıvranıyor…
Bu durum ister istemez onların ruhsal dünyasını etkiliyor, hayata daha mutsuz ve karamsar bakmalarına neden oluyor. Görece iyi olanlar bile bu topyekûn iyi olamama durumundan etkileniyor, karamsarlığın içine düşüyor.
Bazen ben de tam her şey yoluna girdi, artık düzeliyoruz havasına giriyor, bayağı umutlanıyorum.
Sonra bir bakıyorum ki, bu durum en çok bir yarım gün sürmüş oluyor.
Birileri hararetle bir tartışma başlatıyor, üst perdeden verip veriştiriyor…
Artık ondan sonrası size, bana düşen karamsar olma payı..
Bizi yöneten liderlerden; hepimizi kucaklayan, iyiliği, adaletli olmayı ve de demokrasinin güzelliğini anlatan cümleleri duymayı nasıl da özlemişiz.
Oysa yaşanan tam bir karabasan durumu…
Kimimiz biraz fazla kimiz biraz az ama herkese duyarlılığı oranında kutuplaşmadan, bunun getirdiği mutsuzluktan sanki zorunlu olarak payını almak durumunda..
Bir eziyet çekme seansı, bir gerilim tırmandırma, rahata ermeme durumu sürgit hayatımızda.
Tekrar olacak ama söylemek zorundayım; birileri bundan zevk alıyor, sizi bir eziyet döngüsü içine hapsederek gündelik hayatınızı işkenceye dönüştürüyor.
****
Büyük projelerin demokratik ve katılımcı yöntemlerle devreye sokulması düşünülmediğinden bir kişi ya da bir grup bir proje hazırlayıp, hepimize dayatıyor.
İşte yap işlet devret projeleri böyle değil mi?
Yapıldıktan sonra vatandaşın haberi oluyor.
İzmir – İstanbul yoluna dünyanın parasını verip gidiyorsunuz, köprüler aynı sistemle çalışıyor.
Bir tarafta çok basit bir mantıkla gördüğünüz ve hayatınızda hissettiğiniz pahalılık, bir yanda buna çözüm olmayacağını bildiğiniz bu proje demetleri…
En son “Kanal İstanbul” ..
Bu projenin de yap-işlet-devret yöntemi ile yapılacağı söyleniyor.
Keza şehir hastaneleri gene aynı yöntemle hayatımızda yer alacak…
Peki, bunların hangisi hayatımızı kolaylaştırıp, ekonomiyi düzlüğe çıkaracak?
Ya dış politika?
Suriye’yle sonuçta nereye gelindiği bilinen bir şey; dört milyon göçmen ve çözülmesi gereken bir dolu sorun.
Şimdi bu çözülmemişken Suriye’ nin akıbetine uğraması muhtemel Libya krizi..
Diğerlerini saymıyorum bile…
Peki, Kanal İstanbul hayatı ucuzlatır mı, sanmıyorum.
Ama arsa alanların rantlarının artacağı yüzde yüz…
Geçenlerde Ahmet Haşim’ in Bize Göre kitabında okudum. Haşim,1928 Paris’ni anlatıyor.
Bu gün bizim yaşadıklarımız aynı gibi.
“Neşesiz Paris” başlıklı köşe yazısında bir Parisli Haşim’e “… Hayat pahalılaştı. Kazanmak o oranda güçleşti. Onun için Paris’ in birçok aileleri artık çıkmıyor, gezemiyor, eğlenmiyor ve kendi aralarında toplanmaya mecbur kalıyor.” diye yazmış.
Denilen tarih 1929 Dünya Krizi’ nin bir yıl öncesi…
Ülkemize ne kadar benziyor değil mi?
Kısaca ışıklar hayatın her alanında fizikten bilime kadar bir dizi çalışmaya konu oluyor…
Biz ise ondan şehirlerimizi aydınlattığı oranda ruhlarımızı da aydınlatmasını, bizi toplu cinnet durumundan aydınlık demokratik bir sabaha çıkarmaya vesile olmasını istiyoruz.
Çok şey mi istiyoruz acaba?
Savaş Doğrusöz 5 Yıl Önce
Çok güzel,kalemine, yüreğine sağlık.İyi yıllar.⛄