Bir ağustos sıcağında tam da Karşıyaka Bostanlı’sında İsmail Dayısıyla onlarca anısını anlattığı yere yakın Beşikçioğlu Camisi’nde sonsuzluğa uğurladık.
Ağustos sıcağı caminin avlusunu nerdeyse durulmaz noktaya çevirmişti. Tıpkı kendinin anlattığı “… Ah bu İzmir’in öğleden sonra ağustos sıcakları” dediği sıcağın bir benzeriydi.
Asfaltı eriten, gömleği tene yapıştıran, kuşları bile yuvasına hapseden Ağustos sıcağı…
İşte böyle bir havada Tarık Dursun’u sonsuzluğa uğurluyorduk.
Ben o’ nun İsmail Dayısı’ nı, kopuk takımı dediği arkadaşlarını düşünüyordum.
Hemen her akşam bir araya geldiği; Muhtar Kemal, Esat Balım, Ziya Metin, Cengiz Tuncer, Erdoğan Heris, Hasan Göksu…
Buluşma yeri olarak Yasef’in Meyhanesi’ne doğru Pasaport’ tan yola koyuluşlarını…
Herhalde onlar bir araya geldiğinde akşamüzeri olmalıydı, eh o saatte de öğlen sıcağı çoktan İmbat’‘a dönmüş olur…
Onlar dostluklarını yaşayadursun benim aklımın bir köşesinde, ninesinin deyimiyle, Tomaza’ nın en yakışıklısı İsma’l Dayı vardı.
Nasıl güzel anlatır Tarık Dursun dayısını…
Beraber bostanlardan sebze topladıklarını, kuş avladıklarını, balık mezatında torba torba balık alışlarını. Onları bekleyen ninesine götürdüklerini…
Ayağında geniş paçalı pantolonu, ökçeleri basık ayakkabıları, yakasız gömleği, rengi atmış ceketi ile Bostanlıköy’ ün en yakışıklısı dayısıdır Isma’l…
Kendini hep Bostanlıköy’ lü gören Nergis’ li olmayı asla kabul etmeyen İsma’l Dayı…
Ah bu ölümler…
‘Kopuk takımı’ ndaki dostları nasıl bir bir Tarık Dursun’u terk edip sonsuzluğa gittilerse, bir ilkbahar akşamı İsma’l Dayı da bu dünyaya veda etti. Artık Bostanlıköy’un ve tabii ki ninesinin en yakışıklısı yoktu. Tarık Dursun arkadaş gibi sevdiği dayısından yoksun kalmıştı.
İşin kötüsü İsm’l Dayı’nın ölümünde Tarık Dursun uzaklardadır, kendisine telefonla haber verirler.
Çalan telefon ölümü haber verir, o da karısı Nermin Hanım’ a söyler:
“İsma’l Dayı ölmüş, “ dedim, karıma. Yerinde doğruldu, yutkundu ve gözlerini indirdi. Omuzları titredi.”
Artık Isma’l Dayı yoktu, Karşıyaka Bostanlısı en yakışıklı dayıyı kaybetmişti, Tarık Dursun çocuk kalbiyle vurgunu yemişti…
****
Tarık Dursun’ nu yazar, fotoğraf ustası Lütfü Dağtaş ile birlikte Basmane-Tilkilik’ teki doğduğu eve ve oradan Kadifekale’ ye gezmeye götürdüğümüz tarih 2016 olmalı…
Yazar dostum Aydoğan Yavaşlı ile hayal edip gerçekleştiremediğimiz işi bu kez başka bir yazar dostumuzla hayata geçiriyorduk.
Karşıyaka’dan başlamıştık işe belediyenin adını vermiş olduğu Bostanlı’ daki bir sokaktan..
Sonra Konak, Pasaport, Kale, Tilkilik ve Basmane…
Her gittiğimiz yerde bir hüzün halkası oluşuyordu sanki.
Yaşanılan anıların izi yazarın yüzüne vuruyor, gözleri uzaklara dalıp gittikçe biz de hüzünleniyorduk.
Birçok yer gezildikten sonra dünyaya geldiği Dönertaş Sebili nin hemen arka paralelindeki sokakta bulunan eve gelindi.
İki katlı bir eski İzmir evi. 1931’lerde İzmir’in en güzel evi, şimdi bir harabe…
Sokak boşalmış, evler yıkılmış, kalanlar işyeri ya da hurdacıların deposu oluvermiş.
Tarık Dursun’nun doğduğu ev de demirci dükkanı olmuş bir ara, sonra boş kalmış ve yıkılmak üzere şimdilerde…
Cumbasındaki şirin boyalar hala yerli yerinde…
Tarık Dursun kapı girişinde durdu, uzun uzun merdivenlere, duvarlara elleriyle dokundu, yüzünü yukarıya evin üst katına çevirdi ve gözlerinden yaşlar boşandı. Bakıcısıyla koluna girdik…
Gözlüklerini çıkardı, gözlerini sildi…
Hepimiz durduk, nefesimiz kesildi, sokak tenha, sessiz, biz ayakta; öylece kalakaldık…
****
“Güzel günlerim oldu o evde. Fenerci Mehmet Ağa; oğulları Şuayip, kızları kifayet, Mesaadet Abla, Rabia hanım teyzeler, Boşnak Paşolar, Gülsefa Hanımlar…
Mekânsa budur benim mekânım. Ne bulurumda giderim her seferinde o Alireis Mahallesi’ne?”
“Babam öldü, önce annem ölmüştü. Şuayip yaşlandı, şimdi ikimiz de bu halimize gülüyoruz. Kifayet evlenmiş başka bir kente gitmiş, Gülsefalar, Rabia Hanım teyzeler, Boşnak Paşolar çoktan bu dünyadan göçtü gitti. Dağıldık biz…”
Ama Ali Reis Mahallesi duruyor, Alsancak gibi ya da başka mahaller gibi yeni baştan yapılmadı.
Oturduğumuz evi onarmışlar, taraçayı kapamış, balkon yapmışlar.
Bir süre dururum o çıkmaz sokakta. Bir şeyleri aranırım; bulamayacağımı, kavuşamayacağımı, göremeyeceğimi bile bile üstelik. Bu acı veriri yüreğime. Burnumu çekerim. Ellerimi uzatıp…”
Doğduğu yerlere, yaşadığı yerlere tutkuyla bağlı bir yazar Tarık Dursun…
Koca bir beş yıl geçmiş bu dünyadan gidişinin üzerinden…
‘Kopuk Takımı’ ile buluşmuş ve kaynatıyordur gene.
Bundan adım gibi eminim!