Geçen gün yazar arkadaşım Aydoğan Yavaşlı, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, 2 Temmuz Sivas anmasına İstanbul’dan, Ankara’dan insanları çağırdığını, oysa Sivas’taki olayı yaşamış, yangından kıl payı kurtulmuş, üstelik İzmir’de belediyenin yanı başında olan ne Hidayet Karakuş’un ne de kendisinin çağrılmayı geçin haberdar bile edilmediklerinden söz ediyordu.
Arkadaşım bu olayı anlatınca zihnimde buna benzer olaylar art arda sıralanmaya başladı:
Bunlardan birkaçı
Birkaç yıl önce “İzmir Edebiyat Festivali” adıyla Büyükşehir bir etkinlik yapmıştı. İzmir’in birçok ilçesine serpiştirilen bu etkinlik edebiyatın güzelliğini bütün bölgeye yayan güzel bir etkinlikti doğrusu. Ama görülebilen aksaklıklar olmasa…
Mesela, Foça’da yapılacak söyleşiye kendisi de Foçalı olan Hüseyin Yurttaş değil bir başkası konulmuştu, benim görebildiğim. İçimden 'olabilir bir anlık dalgınlığa gelmiştir' diyerek üzerinde durmamıştım.
Bu yaz başında (2019) bir vesileyle Büyükşehir’ e uğradığımda kültür sanat biriminde “Gülten Akın Şiiri” üzerine bir sempozyumu hazırlığına tanık olmuştum. Sonra araya pandemi girdi ve etkinlik gerçekleşmedi.
Buna benzer eksiklik ve aksaklıklar gördüğümde bu kez iyi niyetle yapılanın ötesinde bilinçaltına yerleşmiş bir refleks aklıma geldi. Bu ya taşrada olma refleksi olabilirdi ya da bu işi kotaranlarda bilgi eksikliği vardı.
Şimdi düşünün yerelliği bunca savunan bir anlayış, daha ilk kültür etkinliğine İzmir dışından başlıyor. Sanki İzmir’de doğmuş ya da burada yaşayan bir yazardan, bir şairden başlamayı kendinde eksiklik olarak görüyor gibi…
Kendi değerlerinden önce daha uzakta olan cazip geliyor... Gülten Akın şiirini kim sevmez ki… Üstelik iyi bir şair olduğu konusu tartışılmaz bile…
Ama İzmirli, Egeli; Atilla İlhan’dan, Şükran Kurdakul’a, Hüseyin Yurttaş’ tan Veysel Çolak’a kadar daha adını saymadığımız çok önemli şairlerimiz var.
Bu şairlerin şiiri, edebiyattaki yeri tartışıldı mı? Eğer bu yapıldıysa elbette ki Gülten Akın ya da başka şairler, edebiyatçılar, bilim insanları gündeme taşınabilir, sempozyumlarla anılabilir. Ama benim bildiğim böyle bir çalışma yok.
Bunu derken sakın yanlış anlaşılmasın 'taşra tutuculuğu' yapıp, kendi içimize kapanmayı kastettiğimi sakın çıkarmayın.
Afyon’da bir öğretmenin başlatmış olduğu "Afyon Caz Günleri"'nin hiç de İstanbul’ da yapılan caz günlerinden aşağı kalır yanının olmadığını biliyoruz.
İstanbul’da yapılan Caz Günlerinin de değerini bilmemiz gerekiyor.
Yanı bütün güzelliklerin burada olduğunu da savunmuyorum, ama yaşadığımız yerdeki değerleri enine boyuna irdelemenin, bu değerleri evrensel olanla buluşturmanın mutlak bir gereklilik olduğunun altını iki kere çiziyorum.
Dolayısıyla evrensele yereli harman etmenin sağlıklı bir yol olduğunu söylemek mümkün.
Söz konusu olan dengenin bozulmamasıdır; eğer Gülten Akın sempozyumu yapacaksanız İzmir’le bağlamını kurmanız gerekiyor. Bunu yapmazsanız o şaire de haksızlık edilmiş olunur.
Gelelim ikinci konuya:
Sanıyorum İzmir Büyükşehir Belediyesi kültürel etkinliklerini İzmir dışından getirdiği kadrolarla yerine getirmeye çalışıyor. Gelen bu insanlar son derece yetkin ve iyi niyetli insanlar… Ama bölgeyi ve ortamı bilmiyorlar. Bu yüzden anlattıkları hikâyeler her seferinde bir noktasında eksik kalıyor.
Urla’da yapılan edebiyat etkinliği o bölgenin yerel belediyesinden habersiz oluyor, dolayısıyla Necati Cumalı programa girmiyor, ya da Foça’da yapılan etkinlik gücünü yerellikten almıyor. Böyle olunca şehrin hikâyesini tam bilmeyenler "Sivas Anması"’na yananları değil biraz daha uzaktan bakanları çağırıyor.
Ne diyelim, yereli güçlendirip Akdeniz’e kısrak başı gibi uzanmayı her defasında söylemlerinde dile getirenler, bunu da bir ara düşünür…